top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıSinem YILMAZ

GÜRÜLTÜCÜ DEV

Güncelleme tarihi: 14 Ara 2023


Bir azmış iki çokmuş.

Gürültücü bir dev varmış.

Sesini yedi kat öteye kadar duymayan kalmazmış.

Ayağını vururmuş toprağa, yer yarılırmış altıya.

Ne uyku kalmış gözlerde ne meyve kalmış dallarda.

Bunu duyan kahramanlar, kendilerinden emin dizilmişler sıraya, son vermek için bu kargaşaya.

Yedi dağın ötesindeki krallığın kahramanı çıkmış gelmiş devi durdurmaya. Dünyanın en güçlü adamı olarak bilinirmiş kendi topraklarında. Ne ejderhalar ne canavarlar yenmiş,  bir yumrukla hepsini yere sermiş. Yaptıklarıyla övünüp, şişinmiş de şişinmiş.

Yedi dağı bir solukta aşmış, gürültünün kaynağına varmış. Yıkmak için koca devi, tam kaldırmış ki elini; karşısında duran koca beden bağırıp ayağıyla var gücüyle dövmüş yeri.

Güçlü adam deve doğru yumruğunu savurmuş. Sarsıntıdan her vurduğu yumruk havayı dövüp durmuş. Üçüncü günün sonunda, güçlü kahraman pes etmiş. "Ben yenemediysem, kimse yenemez zaten." diye düşünmüş, avutmuş kendini. Yedi dağın arkasındaki ülkesine böylece dönmüş geri. Anlatmış herkese baş etmesi imkânsız devi.

Haber yayılmış kulaktan kulağa. Varmış gitmiş yedi nehir ötedeki krallığa. Kral en zeki adamını görevlendirmiş. Zeki adam küçümsemiş bu işi. “Şapşal bir devin karşısına gönderilir mi böyle değerli kişi?” diye söylene söylene yedi nehri bir solukta aşmış.

Oturmuş; planlar, hesaplar yapmış. Üçüncü günün sonunda, tuzaklar kurmuş devin etrafına. En sevdiği yiyeceklerle kandırıp düşmesini beklemiş tuzağına. Dev umursamamış, görmemiş bile hiçbirini. Bağırıp çağırıp dövüp durmuş yeri. Bilememiş ne yapacağını zeki kahraman. Daha fazla harcamak istememiş boşa zaman. Dönmüş yedi nehir ötedeki yurduna. Anlatmış zekice planlarını krallığının kuşuna, kurduna. Kuşlar kanatlanmış haberi götürmüş göğün yedi kat üstündeki başka bir diyara.

Bu krallıktakilerin de özel bir yeteneği varmış. Uçabildikleri için herkese yukarıdan bakarlarmış. Bir solukta inmiş yedi katı içlerinden en korkusuzu. Deve kimse bu kadar yaklaşamamış doğrusu. Ama bağırışından durmak mümkün değilmiş yakınında. Dönmüş durmuş bir hamle yapabilmek için etrafında. Dev, onu da bir kuş sanmış kovalamış kocaman eliyle üçüncü günün sonunda. Bulutları aşıp uçmuş varmış yurduna.

“Aman!” demiş. “Başım ağrıdı şu gürültücü devden. Ne diye uğraştım ki, küçücük bir şey zaten bakınca evimden.”

Bulutlar görmüş her şeyi, anlatmışlar birbirlerine. Biri dayanamayıp ağlamış götürmüş bu haberi yerin yedi kat derinine. Burada dünyanın en zengin krallığı varmış. Altınlar, elmaslar içinde yaşarlarmış.

“Tamam.” demiş kral, “Biz çözeriz bu işi.”

Bir sandık hazırlatmış hazine dolu içi. “Güç, zekâ, ya da yetenek… Altınlarım varken bunlara ne gerek?” demiş kral ve göndermiş sandığı yukarıya adamlarıyla, yerin yedi kat dibinden. Hazineyi verip, kabul etmesini beklemişler dünyanın en gürültücü devinden. Dev vurunca ayağını, saçılmış ışıl ışıl altınlar etrafa. Başka ne yapılır bilmeyen adamlar, dönmüşler yedi kat aşağıdaki krallarının yanına.

Hepsi şaşkın, herkes merak içinde kalmış. Bu gürültücü devden nasıl kurtulacaklarmış? O sırada kendi halinde bir çoban kız, sürüsüyle birlikte mutlu mutlu gezinip duruyormuş. Gökteki kuşla, yerdeki karıncayla konuşur, yemeğini bölüşürmüş. Kuzularını yanından ayırmaz, annelerine gözü gibi bakarmış. Sürüsünü otlatırken bir anda deve rastlamış. Korkmuş önce çoban kızı. Bir de bakmış devin gözünde ince bir sızı. Aynı anda bağırıp, ayağını yere vuruyormuş dev. Çok üzülmüş kız, gitmiş yanına hemen. Bağırışı durunca seslenmiş

beklemeden:

“Heeyy! Dev kardeş ne var canını sıkan?”

Dev bir anda durmuş heyecanla. Yardıma geldi demiş biri sonunda.

“Ayağıma battı şu ağacın dalı. Bağırıp durdum günlerdir. Duymadı bir insan evladı,” demiş inleyerek.

“Ben geldim ya işte, şimdi iyi ederim seni,” demiş çoban kızı. Koşmuş yanına çekmiş, çıkarmış dalı. Sarmış bir bezle, dindirmiş devin acısını. Dev teşekkür etmiş çoban kızına. Sonra eklemiş:

“O kadar çok bağırdım ki duyulmamış olamaz aslında. Saf, sevecen kalbinle dinleyip görünce, sen fark ettin beni sonunda.”

Aylardır aralıksız süren gürültü ve sarsıntı bir anda durmuş. Sanki ses kesilmemiş de kulaklar sağır olmuş. Dağların ötesindekiler, yerin en altından göğün en üstüne bütün canlılar şaşkın şaşkın birbirlerine bakakalmış. En çok da devin yanına giden kahramanlar ve kralları meraklanmış. Dört bir yandan koşmuşlar, devin yanına varmışlar. Beklerlerken gücü, kalıbı yerinde bir kahraman, bir de bakmışlar karşılarında narin bir çoban.

“Nasıl oldu da başardın bu işi, ne yaptıysak devi susturamadık bunca kişi,”diye sormuşlar hep bir ağızdan.

Bizim çoban kız usulcacık çıkmış öne, başlamış saf kalbinden geçenleri söylemeye:

“Gücünüz, yeteneğiniz en değerli özelliğinizi almış, götürmüş sizden. Etrafınıza bakmayı unutmuşsunuz gönül gözünüzden. Koca bir dev bile olsa karşına çıkan, anlamaya çalışırsan çözüverirsin sorunu inan. Her canlı anlatır kendini bir şekilde, sen yeter ki karar vermeden önce dinle.”

Dinleyenler ona hak vermişler, “Zavallı deve nasıl yardım edemedik?” diye üzülmüşler. Herkes almış dersini, dikkatle dinlemiş ondan yardım dileyeni.

Gökten üç elma düşmüş, biri bu masalı yazanın, biri okuyanın, biri de dinleyenin başına.


Çizer: Ecem Eker

206 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

DOĞANIN KIZI

MUTLU ÜLKE

bottom of page