top of page

FADİK'İN RENGÂRENK MASALLARI

  • Yazarın fotoğrafı: Ayşen Göreleli
    Ayşen Göreleli
  • 2 gün önce
  • 6 dakikada okunur
Resimleyen Ecem EKER
Resimleyen Ecem EKER

Ne varmış ne yokmuş, olmuş mu bitmiş mi kimse görmemiş. Ne yerde ne gökte, arada bir durakta ebemle bebem şıkır şıkır oynarmış. Güneş açmış, kar yağmış, yıldızlar toprağa inmiş, mış mış da mış mış, pış pış da pış pış. Büyükler uyumuş, çocuklar uyanıkmış. Masal da böyle başlamış.

Dünyanın göbeğinde güzel mi güzel bir ülke varmış. Bu ülkenin adı Sevgi’ymiş. Halkı çok çalışkanmış. Mutlu mutlu yaşayıp giderlermiş. Gün gelmiş bu mutluluk azalmaya yüz tutmuş. İnsanların yüzleri sararıp solmaya, gözlerinin ışığı sönmeye başlamış. Kimse evinden çıkmaz olmuş. Mahallenin çocukları, onların neşeli ablaları Fadik, sapasağlammış. Çocuklar, ablalarıyla çılgınlar gibi oynamaya, her zamanki gibi yaşamaya devam ediyorlarmış. 

Fadik, çocuklara her gün başka bir masal anlatırmış. Ufaklıklar o gün onun ne masalı anlatacağını anlarmış. Nereden mi? Fadik’in taktığı şapkaların renginden. Mor şapkadan; kadın ve aile yaşamı, kırmızıdan; insan hakları, yeşilden; doğa bilinci, turuncudan; çocuk sorunları, maviden; hayvan hakları, sarıdan; dostluk arkadaşlık, beyazdan; barış masalları çıkarmış. Her masaldan önce o renkle ilgili bir tekerleme söylermiş. 

Bir gün başına siyah bir şapka takmış.

“Siyah şapka başımda / Bol sebze aşımda 

Oturun anlatayım / Şu yamacın başında.”

         Örgülü saçlı çocuk “Abla, siyah şapkadan ne masalı çıkacak, bilmiyoruz,” demiş. 

“Bugün masal anlatmayacağım kardeşlerim. Sizlerle konuşacağım. Bakın sokakta bizden başka kimse yok. Komşular eve kapandı. Pencerelerden bakanlar da hasta gibi görünüyor. Onlara ne olduğunu öğrenmemiz gerek,” deyince küçükler hep bir ağızdan bağırmış: 

“Bizimkiler de aynı durumdalar. Evlerimizde neşe kalmadı!”                                                                                                                                                                                             

Fadik “Bir şey yapmalı, bir şey yapmalı ama ne yapmalı!” diye düşünmeye başlamış. “Komşuları ziyaret edeyim, bakalım dertleri neymiş sorup öğreneyim. Sonra karar veririz ne yapacağımıza,” demiş.

En yakın evden başlamış. “Yıldız Abla huuu, neredesiniz. Görünmez oldunuz,” diye seslenmiş. İçeri girdiğinde şaşkınlıktan ağzı açık kalmış. Herkes tostombul olmuş. Yerlerinde zor kıpırdıyorlarmış. Ev halkına, “Nedir bu hâliniz?” diye sormuş. 

“Ah Fadik kızım, makineler icat oldu, biz işsiz kaldık. İşsizlikten yedik içtik yattık,” demiş Yıldız.

“Daha iyi ya ablacım, kendinize zaman ayırabilir, ne istiyorsanız yapabilirsiniz.”

“Kendimiz için de yaşamayı bilmedik ki kızım şimdiye dek. Hep çalıştık, sonra da yattık uyuduk. Şimdi yalnızca düğmelere basıyoruz.” 

Gelin hanım da söze karışmış: 

“Eskiden odun toplar ateş yakardık. Şimdi yemek pişirmek için bir düğmeye basıyoruz, ocak yanıyor. Sebzeleri bile biz doğramıyoruz. Düğmeye basmak yetiyor. Yemeğin piştiğini tencere dü düüüt diye ötüp haber veriyor. Çamaşır, bulaşık, evi süpürme için yine gelsin bir düğme. Anne sen devam eder misin, ayy, çok yoruldum.” 

Yıldız, gelinin kaldığı yerden devam etmiş konuşmaya: 

“Sabahın köründe tarlaya giderdik, akşama dek yağmur demeden güneş demeden çapa yapar, eker biçerdik. Ürünleri çırpar, kurutur çuvallara doldururduk. Şimdi öyle mi? Tarlayı traktör sürüyor, ürünü fabrika bahçeden alıp çuvallanmış halde eve bırakıyor. Eskiden yemek yapıp yemeye bile vakit yoktu. Dal gibiydik, incecik. Şimdi canımız sıkıldıkça habire yiyor şişmanlıyoruz. Oturup duruyor, hantallaşıyoruz.”

“Yıldız ablacım, bu böyle olmaz. O makinelerden bende de var. Ben hâlâ eskisi gibi inceciğim. Daha çok yürüyor, koşuyor, geziyorum. İşler çabucak bitiyor, geriye dünya kadar zaman kalıyor. İçimdeki çocuğu sizinkilerin arasına salıp eğleniyorum. Haydi hep birlikte bahçeye çıkalım, gezelim,” diyorum.

“Kızım söylemeye utanıyoruz ama biz çıkamayız. Neden dersen, artık kapılara sığmıyoruz. Bu yüzden bak, iç kapıları çıkardık. Yoksa bir odanın içinde tıkılıp kalacaktık.”

Fadik şaşkınlıktan diyecek bir şey bulamayınca sessizce dışarı çıkmış. Komşuları dolaşmaya devam etmiş. Hepsinde durum aynıymış. Kilolar artmış, kaslar zayıflamış. 

Kızcağız soluğu küçük arkadaşlarının yanında almış. Sorunu anlatmış. 

“Yardımınıza ihtiyacım var,” demiş. Ablalarını çok seven çocuklar “Ne dersen yaparız,” diye yanıt vermişler. Birlikte bir plan yapmışlar: 

Herkes evinde beden eğitimi dersinde öğrendiklerini büyüklerine yaptıracak. 

Yemek yalnızca öğünlerde abartmadan yenecek. 

Öğün aralarında ıvır zıvır atıştırılmayacak. 

Bu arada Sevgi ülkesinin her yerindeki insanların bu hastalığa yakalandığı kulaklarına gelmiş. 

“Ben de bütün ülkeyi dolaşacağım. Fakat uzak bölgelere dek nasıl gideceğim?” diye kara kara düşünmüş ablacık. Cin Ali’nin aklına bir cinlik gelmiş: 

“Uçan süpürgeyle uçarsın. Hava yoluyla uzaklara bile çabucak ulaşırsın.”

“Ama ben süpürgeyle uçmayı bilmiyorum ki! Şimdiye dek her yere yürüyerek gittim. Öyle çok uzaklara da gitmedim.”

“Deneye deneye öğrenirsin abla. Başka çaremiz yok.”

Akşam olmuş, çocuklar evlerine, görevlerinin başına gitmiş. Fadik’se evden bir bıçak alıp süpürge otu toplamak için çalılığa yürümüş. Tohumu kızarmış olanları kesmiş. Bir de sap yapmak için kalınca bir sopa bulmuş. Evin yolunu tutmuş.

Taşlıkta otları süpürge boyuna getirmiş. Tohumları bıçakla kazımış. Yaprakları sıyırmış. Saplar kırılmasın diye suya sokup odunluğa bırakmış. Diğer işlemleri ot kuruyunca yapacakmış.

Gece gözüne pek uyku girmemiş. Süpürge yapmayı biliyormuş ama onunla nasıl uçulacağını bilmiyormuş. Ali’nin dediği gibi, deneye deneye öğrenecekmiş. Her gece yaptığı gibi ertesi gün anlatacağı masalın tekerlemesini hazırlayıp uyumuş. 

“Şapkama kondu bir kuş / Ya güvercin ya baykuş

Gözlerim kapanmıyor / Gelmedi bir türlü uykuş.”

Gün ağarır ağarmaz dışarı atmış kendini. Önünde zorlu bir görev onu bekliyormuş. Önce süpürgeyi bağlamış, sapını takmış, hazır hale getirmiş. 

Küçük arkadaşları da gelip durumlarını bildirmişler. Evdekilere spor yaptırmışlar, az yemeleri için uğraşmışlar. Ablalarının başındaki siyah şapkayı gören çocuklar bugün de masalın olmadığını anlamış evlerine dönmüşler. 

Öğrendikleri Fadik’in pek hoşuna gitmiş. Evlere hareket gelmiş. Peri Nine düşmüş aklına. Rüyasında hep “Kızım, bedeni çalıştırmazsan kafan da çalışmaz, sağlığın da bozulur,” dermiş. 

Sonra da “Peki, ben nasıl uçacağım?” sorusuna yanıt aramış.

Önce evin çatısına çıkmış. Süpürgeyi bacaklarına yerleştirip atmış kendini. Uçamamış, düşmüş. Dizleri kanamış. “Daha yüksek bir yere çıkmalıyım,” demiş. Elektrik direğine tırmanmış. Bu kez de başı yarılmış, kolu incinmiş. 

Canı çok yansa da yılmamış. Denemeye devam etmiş. Gözlerini kapatmış. Hayalinde Peri Nine’yi görmüş. “Sen bir kahramansın. Kendine, başaracağına inan!” demiş yaşlı peri. Mahallenin en yüksek tepesine çıkmış. Kendine inanarak uçmaya çalışmış. Süpürge bir yana kendi öbür yana düşmüş. Az kalsın bacağı kırılacakmış. Süpürgesini alıp oflaya puflaya evine dönmüş. 

Her yeri yara bere içindeymiş. Yorgunluktan çabucak uyuyakalmış. Peri nine çok bekletmemiş. “Kızım, bu olay beni de aşıyor. Sen en iyisi pamuk kalpli Cadıye kadına git, ona bir danış,” demiş. Fadik’in ağrıyan yerlerine, yaralarına merhem sürerek uçup gitmiş.

Sabah uyandığında çok iyi hissetmiş kendini. Cadiye kadına gitmiş. “Süpürgeyle uçabilmem için ne yapmam gerek?” diye sormuş. Cadiye, “Önce şapkanı çıkar. Başına şu kukuletayı tak,” deyince kahramanımız hemen denileni yapmış. Bir iksir şişesi uzatmış bizimkine. “Süpürgene ve ellerine sür bu sihirli iksiri.” 

“Uç uç süpürge, git git süpürge, götür beni gideceğim yere,” demesi gerektiğini de bir güzel belletmiş. Birbirlerine sarılıp ayrılmışlar. 

Öğrendiklerini uygulayan Fadik uçmaya başlamış. Yüzünde güller açmış. Havada kısa turlar atmış, yere konmuş. Çocuklara, “Yola çıkıyorum. Ben gelene dek görevinizi unutmayın. Ailelerinizin sağlığı ve mutluluğu size bağlı,” demiş. Gülerek süpürgesine binip gözden kaybolmuş. 

Gelen haberler doğruymuş. Bütün ülkede çocuklar dışında kimse evinden çıkamaz haldeymiş. Uzak diyarlarda da çocuklarla toplantılar yaparak durumu anlatmış. Onlara görevlerini söylemiş. 

Fadik’in Sevgi ülkesini baştan başa dolaştığı kulaktan kulağa yayılmış. Gittiği yerlerde çocuklar, kahraman ablalarını karşılamış. Görevlerini öğrenmişler. Yolculuk çok uzun sürmüş. Her yere uğrayıp geziyi bitirdiğinde dolaştığı yerlere şöyle bir tepeden bakmak istemiş. Önce ilk gittiği yere uçmuş. Çocuklarla anne babalarını bahçelerde dolaşırken görünce coşmuş. Aşağıdakilerle karşılıklı el sallamışlar. Tepeden seyrettiği her yerde durum aynıymış. Büyükler, küçükler mutlulukla el sallıyormuş.

Kendi mahallesine ulaştığında sevinçten havalara uçmuş. Az daha süpürgeden düşüyormuş. Sağlıklı, kilo yapmayan yemeklerle dolu kazanlardan enfes kokular yayılıyormuş. Konu komşu neşeyle şarkı söyleyip dans ediyormuş. Şişko, hımbıl kimse kalmamış. 

Süpürgesinden inince büyük bir alkış kopmuş. Herkes kahramanlarına teşekkür ediyormuş. 

Fadik, “Ben de kardeşlerimi alkışlıyorum. Birlikte başardık,” demiş. “Sevgili kardeşlerim, bir müjdem var. Yarından başlayarak rengârenk şapkalarımı takacağım, özlediğiniz masalları anlatacağım,” diye eklemiş. 

Peşinden de tekerlemeyi patlatmış:

“Şapkadan çıktı tavşan / Ağzındaki havuç da çok yaman!

Masal masal mas masal / Tencere, tava, bıçak kaşık, beş çatal.

Derken bir tekerleme de Cin Ayşe’den gelmiş:

“Şapkayı taktım başa / Herkes gelir bu yaşa

Masallar çağırır bizi / Düşünelim baş başa.”

Karanlık çökmüş / Uykuşlar gelmiş. 

Herkes evine gitmiş / Masal da burada bitmiş.


*Bu etkinlik Tuğçe Sarsılmaz Köksel tarafından hazırlanmıştır.


KONU: Toplumsal bir sorunu, birlik olarak iyileştirmek.

TEMA: Sağlıklı Yaşam

ANAHTAR KELİMELER: Masal, kilo, sağlıklı yaşam, spor, egzersiz, sağlık


KIPIR KIPIR DÜŞÜNCELER: 

Şöyle bir düşünelim acaba sağlık nedir? Sağlıklı beslenmek için neler yemeliyim? Peki hiç pasta yemeyecek miyim? Sağlıklı olmak hasta olmamak mı? Sadece bedenimizi mi hareket ettirmeliyiz? Zaten sürekli hareket ediyorum, bunlar egzersiz değil mi? Birçok soru oldu kafam karıştı. Bedenim yorgun değil ama aklım yoruldu. Bu durum sağlıklı bir şey mi? Ya zihnimize nasıl cimnastik yaptırabiliriz? Peki duygularımız? Duygularımız sağlıklı mı? değilse onları nasıl iyileştirebiliriz? 


KIPIR KIPIR ETKİNLİKLER: 

Okulda ya da evde yapılabilecek grup oyunudur. Bir kere oynamak değil günlük rutine eklenecek bir çalışmadır. Okulda ya da evde bulunan herkes katılmalıdır. Gün içinde geçilen işlek bir alan belirlenir. Örneğin sabah kalktığınızda lavaboya giden koridor ya da okulda yemekhaneye gidilen yol gibi. İhtiyacımız olan sadece renkli bantlar. Her grup üyesi bütün grup üyelerinin fiziksel özelliklerini göz önünde bulundurarak bir hareket işareti belirler. Örneğin birbirine paralel yapıştırılmış iki bant zıplama işareti, zikzak yapıştırılmış bantlar çapraz yürüme, soru işareti bir soru sor, kalp en son hissettiğin duygu nedir?  Gibi birçok çeşitlendirme ile herkesin katıldığı bir parkur oyunu. Unutulmaması gereken en önemli şey sadece egzersiz hareketleri değil duygu ve zihinde parkura dahil olmalı hatta bir tekerleme yazarak dil egzersizi bile yapabilirsiniz.



Yorumlar


İletişim
  • Instagram
  • Facebook

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

YAYIMCI: YAKIN KİTABEVİ İMTİYAZ SAHİBİ: LEVENT SALICI © 2021 KIPIRTI ÇOCUK DERGİSİ HER HAKKI SAKLIDIR. KAYNAK BELİRTİLMEK KOŞULUYLA YAZILARDAN ALINTI YAPILABİLİR. DERGİDE YAYIMLANAN TÜM ESERLERİN SORUMLULUĞU YAZARLARINA AİTTİR.

​SSS.-SİTE İÇİNDE ARADIĞIM METNİ NASIL BULABİLİRİM?

CONTROL+F TUŞLARINI AYNI ANDA TIKLAYIN. EKRANA GELEN BOŞ KUTUCUĞA ANAHTAR KELİMELERİ YAZIN. ÖRN. YAZAR İSMİ, BÖLÜM ADI, BAŞLIK VB. SONRA ENTER TUŞUNA BASIN. İLGİLİ KELİMELERİN OLDUĞU METİNLER RENKLENDİRİLMİŞ OLARAK EKRANINIZA GELECEKTİR.

bottom of page