Son dersteydik. Tam da Narin Öğretmen'imiz tahtaya kocaman kocaman yazdığı iki basamaklı sayıları toplarken, tam da “Elde vaaaaaaar biiiiir” diye sınıfı inletirken…
“Aaaaaiiiiii Aaaaaiiiiiiii”
Herkes birbirine baktı. Öğretmenimiz de bize! Gözünü kime dikse, o kişi kafasını sallıyordu, sesi çıkaran ben değilim diye.
Narin öğretmenimizi çok severdik, o pamuk yüreğinin bize gönül koymasını hiçbirimiz istemezdik. Beklemezdi ya bizden böyle bir şaka, yine de sordu:
“Kimdi o?”
Tam sorusu, dudaklarından yere yeni düşmüştü ki bir kez daha aynı ses tarafından lafı kesildi.
“Aaaaaaiiiii Aaaaaaaiiiiii”
Hayır hayır kesinlikle sınıftan biri değildi sesi çıkaran, artık Narin öğretmen dahil hepimiz bundan emindik. Hep birlikte gözlerimizi pencereye çevirdik. Ses bahçeden geliyordu. Birkaçımız kalkıp pencereden aşağıya baktı. Bahçede, tam aşağıda bir eşek, kafasını yukarıya doğru kaldırmış bize seslenip duruyordu. Sınıfta bir tantana koptu.
“Aşağıda eşek var öğretmenim.”
Toplama işlemini, elde birleri falan unuttuk. Narin Öğretmen bile pencerenin önüne gelmiş, bizimle birlikte eşeğin bahçede ne işi olduğunu anlamaya çalışıyordu. Allah'tan tam o sırada zil çaldı. Paldır küldür sınıftan çıktık, “Koşmayın yavrum”, “Düşmeyin yavrum”, “İtmeyin yavrum”lara aldırmadan merdivenleri uçarcasına inip kendimizi eşeğin yanında bulduk.
Pencereden bakarken hiçbirimiz fark etmemişiz demek ki bahçeye vardığımızda o koca gözlü eşeğin yanında biz yaşlarda bir kızla karşılaştık. Masmavi, utangaç gözlerle bize bakıyordu. Merakla etrafını sardık. Soru üstüne soru sormaya başladık. Adını soranlar, yaşını soranlar, eşeğiyle ne yaptığını soranlar… İncecik sesiyle her birimize tek tek yanıt vermeye çalıştı, ama kızaran yanaklarından çok utandığı belli oluyordu.
Biz koşturunca arkada kalan Narin Öğretmen, oluşturduğumuz halkayı güçlükle kırıp öne geçti. Biz de nasıl bir telaş, öğretmenimize olan biteni anlatabilmek için yarışa girdik.
“Eşeğin adı Kara’ymış öğretmenim.”
“Maviş’in eşeğiymiş.”
“Okula gitmiyormuş öğretmenim.”
“Şu ilerdeki çadırda kalıyorlarmış.”
“Pamuk toplamaya gelmişler öğretmenim.”
Gürültüyü duymuş olacak, okul müdürümüz Eyvah Mualla başımızda bitiverdi.
Sustuk. Hiç affı yoktu. Hatamızı yakalamaya görsün hemen cezayı basardı.
“Ne işi var bu eşeğin burada,” diye bağırdı öfkeyle.
Maviş, Kara’yı çekiştirmeye başladı, besbelli korkmuştu. Bir an önce kaçıp gitmek istiyordu. Kara’nınsa eşek inadı tutmuştu. Kıpırdamadan durdu yerinde. Neyse ki Narin Öğretmen araya girdi:
“Benim misafirim, okul çıkışına gel demiştim.”
Eyvah Mualla, “Hadi dağılın evlerinize ”diye komut verdi bize, sonra söylene söylene okula girdi tekrar. Biz de gönülsüzce teker teker ayrılmaya başladık okuldan. En son bahçe kapısından çıkarken, Narin öğretmenin Maviş’in yanına oturduğunu gördüm. Bir derdimiz olduğunda bize baktığı gözleriyle Maviş’in gözlerine bakıyor, dikkatle onu dinliyordu. Orada ne konuştular bilmiyorum. Ertesi sabah okula gittiğimizde, öğretmenimiz sınıfta bizi bekliyordu. Yanında Maviş vardı. Tam iki ay birlikte okuduk. Çocuktuk, nasıl oldu da Maviş okullu oldu, hiç peşine düşmedik.
Yıllar geçti üstünden. Geçenlerde adliyede işim vardı. Hemen tanıdım Maviş’i. O gözleri unutmak ne mümkün. Okumuş avukat olmuş. Oturduk, eski günlerden konuştuk, o zaman anlattı bana:
“Kara’nın inadıyla girdim o gün okulun bahçesine, bilmiyorum belki içten içe inat etmesini de istemiş olabilirim. Onun sayesinde tanıştım Narin Öğretmen'le. O gün siz gittikten sonra, epey dinledi beni. Nasıl okul okul diye yanıp tutuştuğumu… Gittiğimiz her yerde okul bahçelerinin etrafında dolaşıp durduğumu… Ama bir türlü cesaret edip de içeriye giremediğimi, kimsenin de beni içeriye davet etmediğini… Sözüm bitince, “Sen iste bütün okullar senin,” dedi. Sonra benimle bizim çadıra kadar geldi. Annemle, babamla uzun uzun konuştu, ne yaptı ne etti onları ikna etti. Bizden sonra da Eyvah Mualla’nın evine gitmiş. “Bak,” demiş, “Biz niye öğretmen olduk, müdür olduk, okuduk. Kendimize şu hayatta yer bulduk? Bizim gibilere yer açmak için, geride kalanların elinden tutmak için. Bu Maviş okuyamazsa ikimize de yazıklar olsun!”
İşte bu sözlerle Eyvah Mualla’yı da razı etmiş. Okulun ilk günü kendi aldığı önlüğü giydirirken anlattı bunları bana, sonra da söz verdirdi: “Nereye gidersen git ne insanlara ne koşullara aldırmayacaksın. En yakın okula atacaksın kendini. Tıpkı Kara gibi inat edeceksin, okuyacağım diye ayak direyeceksin ve okuyacaksın. Okudun mu da geride kalanların elinden tutacaksın.”
Karne gününden sonra bir daha hiç karşılaşmadık, ama verdiğim sözü hiç unutmadım.”
Maviş’i dinlerken gözlerim doldu. Ah Narin Öğretmen'im, kaç kız çocuğunun elinden tuttun kim bilir…
Yorumlar