top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıZarife Açıkel

DURGUN MAVİ

Güncelleme tarihi: 9 Kas




“Hayır! Hayır! Hayır! Hayır!” sesleriyle uyandı Meryem. Apar topar fırladı yatağından. Koştu, Emir uykusunda bağırıyordu yine. Son günlerde çocuğun hali Meryem’i kaygılandırıyordu. Sarılıp sakinleştirdi oğlunu. Su içirdi. Saate baktı. Sabahın dördüydü. İyi ki kocası Yusuf uyanmamıştı. Adamcağız bir saat sonra kalkacak, hızlıca hazırlanıp yollara düşecekti. Çalıştığı fabrika Köln’ün bir saat dışında, kuzey tarafındaydı. Yusuf altı aydır Köln’deydi. Büyük hayalleri olan bir makine mühendisiydi o. Karısı Meryem’i oğlu Emir’i ve üç yaşındaki kızı Esma’yı iki ay önce Filistin Ramallah’tan yanına getirmeyi başarmıştı.

Meryem’le Emir için geçmiş yaşantıları çok uzaklarda kalmıştı. Akrabalar, arkadaşlar, çocukluk kokan sokaklar...

“Biz Almanya’ya geldik,” deyip dursa da Esma, pek bilincinde değildi olanların. Köln çok farklıydı. Bir kere kocamandı. Burası da Filistin gibi kalabalıktı ama binalar daha yüksek, caddeler daha genişti. Sanki güneş Köln’de bulutların ardında hep uykudaydı. İnsanlar, sesler, şarkılar yabancıydı.”

“Yok yok, yabancı biziz” diye içinden geçirdi kadın. Gelmeden önce babasına kavuşacağı için oğlunun heyecanını anımsadı. Ramallah’taki komşuları, Emir’in sınıfındaki arkadaşları onları çok şanslı buluyorlardı. İçten içe kıskananlar bile vardı. Avrupa’da yaşamak, okumak çok önemliydi onlar için.

      Emir, okula başlayalı üç hafta olmuştu.  Ancak Filistin’deki okuluyla denklik sağlanamadığından bir alt sınıftaydı. Yapabildiği tek şey matematiksel işlemlerdi. Dersleri anlamıyor yalnızca dinleyip, bakıyordu. Filistinli öğrenci, okuldaki çocukların dikkatinden kaçmamıştı. 

Esmer, koyu mavi gözleri olan, yalnız çocuk…

Yusuf’un işi nedeniyle beş yıl Köln’de kalacaklardı. Taaa 2022’ye dek.  Meryem, rüyalarında şimdiden kendini Filistin’de görüyordu. Alışmak düşündüğünden çok daha zor olacaktı anlaşılan. Esma hep yanında güvendeydi. Emir içinse durum karmakarışıktı.

On yaşındaki oğlu sabah kahvaltısında annesine rüyasını anlattı. “Güneş Kuşuna dönüşmüşüm. Ramallah’a doğru süzülüyorum. Ama kanatlarımdaki tüyler rüzgâra dayanamayıp kopmaya başlıyordu. Üstelik dökülenler en parlak, en renkli tüylerim. Çok korkuyorum düşmekten.”  Koyu mavi gözleri yaşlarla doldu.  Ağladı. Meryem de duygulandı, neredeyse ağlayacaktı. Gözyaşlarını tutup çocuğunun elini avuçlarında sıktı. Bir süre hiç konuşmadılar. Meryem, sağ eliyle Emir’in çenesini kaldırdı, onunla göz göze gelmeyi başardı.

“Zamanı geldiğinde Filistin’e döneceğiz. Hey! Güneş Kuşu, kanatların da güçlenmiş olacak. İnan bana,” dedi. Ana oğul zor olsa da gülümseyip sımsıkı sarıldılar.

Günler geçtikçe Emir konuşamasa da dersleri biraz biraz anlamaya, Almancasını ilerletmeye başladı. Ancak hâlâ arkadaşı yoktu. Sınıftaki çocuklar onu aralarına almıyorlardı. Birkaç kez derste söz aldı. Ancak duyduğu alaylı gülüşmeler cesaretini kırdı. Artık konuşmak istemiyordu. Sessiz olmak daha iyiydi.

 

        20/Ekim/2017/Cuma

Sevgili günlüğüm; 

  İyi ki sen varsın. Bugün çok utandım. O çocuk yemekhanede suyu bilerek önüme döktü. Birden ayağa kalktım. “Bakın bakın, altına işemiş!” diye bağırdı. Başım döndü. Yüzümün kızarıp yandığını hissettim. “Hayır. Ben işemedim. Sen yaptın,” dedim, üstüne yürüdüm. Kolunu tuttum. Bağırdım ama ana dilimde. Kimse anlamadı ne dediğimi. Çoğunun bana güldüğünü, alay ettiğini hissettim. Nöbetçi öğretmen yanıma geldiğinde hâlâ iki yumruğum sıkılı duruyordu. Bildiklerim kendimi anlatmama yetmedi. Çok öfkelendim. Küçük düşürülmek insanın canını öyle bir yakıyor ki. Bu okulu sevmiyorum. Burada fazlalık bir eşya gibi hissediyorum kendimi. Önemsiz ve değersiz. Eski okulumu, öğretmenimi, arkadaşlarımı çok özledim.


Emir, evde de durgunlaşmaya başladı.  Meryem sabahın ikisinde oğlunun ağlamasıyla uyandı. Yatağına koştu. Altını ıslatmıştı. “Ama nasıl olur? Emir en son üç yaşındayken altını ıslatıyordu,” dedi kendi kendine. Ateşi de vardı. Rüyasında hem ağlıyor hem de “İşemedim” deyip duruyordu. Anne kalbi ne olduğunu henüz bilmese de durumun okulla ilgili olduğunu anlamıştı.


Emir bir süre okula gidemedi. Sonra okuldan nefret ettiğini söylemeye başladı. Meryem ve Yusuf bu yüzden büyük bir tartışma yaşadılar. Annesi “Okula gitmesin” derken, babası  “Gidecek “diyordu. 


04/Kasım/2017/Cumartesi


Günlüğüm;

Bugün Köln’ün en büyük çarşısında annem, babam, ben ve Esma dolaştık. Çok kalabalıktı. Babamın çocukluk arkadaşının oğlu Emin spor ayakkabı mağazasında çalışıyormuş. Zara Giyimin yanındaydı çalıştığı yer. Onun yanına uğradık. Konuşmalarını dinledim. Çarşıdaki her mağazada birkaç yabancının çalıştığını en çok da Türklerin olduğunu duydum. En iyi arkadaşının bir Türk olduğunu söyledi Emin. Sonra Köln’deki büyük tarihi katedralin olduğu meydana gittik. Binanın çevresinde dolaştık. Yapımı altı yüz otuz iki yıl sürmüş. Bu süre beni çok düşündürdü. İnanılmaz geldi. İşçiliğine hayranlık duydum. Babam meydanda fotoğraflarımızı çekti. Bir ara Esma sıkıldı ama sanırım gezmek onun da hoşuna gitti. Lacivert - mavi spor bir ayakkabıyı çok beğendim. Ama biz ayakkabı almaya gitmemiştik.


Yusuf’un telefonu okuldan arandı. Emir’le ilgili görüşmeye çağrıldı. Çocuk uyum sağlayamamıştı ve derslerinde başarısızlık gösteriyordu. En önemlisi de şiddete yönelik davranışlar sergiliyordu. Okul psikoloğu çocuğun bunalım geçirmekte olabileceğini söyledi. Tedavi önerdi. Sevdiği uğraşlarla ve sporla daha çok zaman geçirmesi gerektiğini anlattı. Sonrasında okul değişikliği de düşünülebilirdi. “Aslında en büyük sıkıntı Almanca konuşamaması,” diyerek sözünü bitirdi.

Yusuf okuldaki görüşmeye Almancası çok iyi olan bir arkadaşıyla gidip tercüme ettirmişti. Çünkü söylenecek hiçbir şeyi kaçırmak istemiyordu. Oğlunun hali onu çok üzüyor, düşündürüyordu. Zeki bir çocuktu Emir. Ama başarı yalnızca zekâyla olmuyordu işte. 

Meryem araştırmaya başladı. Komşularının kızı Türk okuluna gidiyordu. Ancak öğrendi ki bu okullara da çoğu öğrenme ve dil sorunu olan Türk çocukları gidiyormuş. Vazgeçti. Yusuf da edinebildiği dostlarından sorup soruşturdu. Dile yabancı çocukların yaşadığı bir iletişimsizlik süreciydi bu.

“Oğlum aptal değil. Akıllı ve iyi bir çocuk!” diyerek ağlıyordu Meryem. Yusuf onu teselli etmeye çalışsa da kendinin buna daha çok ihtiyacı vardı. Emir odasından çıkıp geldi yanlarına. Çocuklarına sarıldılar. Birlikte kendi dillerinde konuşarak çözüm bulmak için anlaştılar. Emir başını belaya sokmayacak şekilde davranacağına anne, babasına söz verdi. Arkadaşlarıyla bir sıkıntı yaşarsa izleyeceği yolları konuştular. 

Emir sağ elini yukarı kaldırdı.  “Elimden geleni yapacağım,” dedi. Babasıyla çak yaptılar. 

Yusuf, oğlunun koltuğa oturmasını istedi. Ona sevgiyle baktı. Geçip karşısına sahnedeymiş gibi ayakta durdu. Kendi çocukluğundan hatırladığı bir şiiri Arapça okudu.


DURGUN MAVİ

Ilık bir sabah, hafif bir rüzgâr,

Uçurdu çocuğu, bilmediği kente.

Gözleri maviydi onun,

Yüreği koskocamandı.


Durgun mavi bir resim gibi,

Konuşmadı önceleri,

Dilsiz sandı kimileri.

Çocuk biriktirmekteydi kelimeleri.


Zaman geçti.

Durgun Mavi tablodan,

Şarkılar yükseldi şehrin dilinden.

Çocuk artık coşkun bir nehirdi.

Sesiyle herkesin dans ettiği.

Emir’le annesi Yusuf’u alkışladılar. Çok güzel okumuştu.


10/Aralık/2017/Cumartesi

Günlük Arkadaşım;

Sana belki de dert ortağım demeliyim. Ama bugün güzel haberlerim var. İki haftadır babamın fabrikadan arkadaşının oğlu Ömer’in gittiği spor okuluna devam ediyorum. Ömer’le çok iyi anlaşıyoruz. Güvenilir çocuk,  başka bir okula gidiyor. Sınıfından Murat’la tanıştırdı beni. Murat Türk’müş. Agnes adlı bir kızla tanıştım, o da Bulgar’mış. Öğretmen benim iyi koştuğumu söyledi. Babamla fırsat buldukça Almanca çalışıyoruz. İlerliyorum. Daha iyi iletişim kurmaya başladım çevremle. İçimde bir sevinç var.


“Anne biliyor musun çok tuhaf bir rüya gördüm.” 

“Hayırdır. Yine mi Güneş Kuşu oldun oğlum?” 

“Uzayda hiç bilmediğim bir gezegene gittim. Çok az insan yaşıyor. Hep robotlar var.

Sokaklarda raylı sistemler. İnsanların ne yiyeceği belli, her eve ya da insanların bulunduğu yerlere yemek dağıtılıyor öğünlerde.”

Meryem çok güldü. 

“Ne güzelmiş, kadınlara yemek yapmak yok. Pek hoş. Dur bakayım herkes aynı yemeği mi yiyor?” “Evet anne, çünkü gıda yetmiyormuş. Sanırım ben bu rüyayı geçen gün işlediğimiz dersten dolayı gördüm. Öğretmen dünyada açlık tehlikesi olabileceğini anlatmıştı.”

Meryem sofrayı toplarken “Şükürler olsun, Emir kendini toparlıyor” dedi içinden. Yüreğine sevinç dolup yüzüne gülümseme kondu. Gözünden birkaç damla yaş düştü. Ama bu kez sevinçtendi.

Birkaç gün sonra Yusuf, Emir’e bir armağan getirdi. Denizin üstünde uçan Güneş Kuşu tablosuydu bu.


2/Ocak/2018 /Salı

Günlük Arkadaşım;

Çok heyecanlıyım. Haftaya Ömer’in okuluna başlıyorum. Dün gece Ömerler bize oturmaya geldi. Sınıfından, okulundan konuşuldu. Farklı ülkelerden öğrenciler varmış. Almancam da bir hayli ilerledi. Spor okulundaki öğretmen atletizm takımında, kısa mesafe koşuda benden çok umutlu olduğunu söylemiş babama.  


20/Ocak/2018/Cumartesi


Bugün çok sevinçliyim, sevgili günlüğüm. 

Yine Köln’deki büyük çarşıya gittik. Daha önce beğendiğim mavi, lacivert çizgili spor ayakkabılarını aldık. Parasını annem verdi. Çünkü artık annem evde gelinlikler için kumaştan çiçek yapıyor. Böylece zamanını kazanca çeviriyor. Tamamladığı çiçek demetlerini çarşıdaki büyük gelinlik mağazasına veriyor. Sahipleri Türk’müş. Büyük çarşıya bir daha gittiğimizde bana kaykay alabileceğini söyledi.

Sanırım bu okul benim için daha iyi oldu. Ömer’den sonra güvenebildiğim Ziya adlı bir arkadaşım var. O Pakistanlı. Romanyalı Helena’yla da iyi anlaşıyoruz.


Nisan /2018


Yusuf, Emir’i spor okulundan almıştı,  yürüyorlardı. “Yarınki gezi için heyecanlı mısın?” diye sordu oğluna.

“Hem de nasıl baba. Botanik Parkında on iki bin çeşit bitki varmış.”

“Okulda işler yolunda mı?”

“Evet evet… Baba, bugün okula yeni bir kız öğrenci geldi. Yaşı benden büyük. Ukraynalıymış.   Adı Yana. Saçları beyaz gibi.   Gözleri açık mavi. Gözlüklü. Uzun boylu. Ama hiç konuşmuyor. Ürkek. Öylece bakıyor. Bakıyor. Tıpkııı... Tıpkı. Durgun bir mavi gibi.” 

Babası oğlunun sırtını okşadı.  Birbirlerine baktılar. Aynı anda. “DURGUN MAVİ!” dediler.

Yusuf, Durgun Mavi şiirini okurken Emir de babasına eşlik etti. Yanlarından geçenler ne söylediklerini bilemediler. Çünkü onlar ana dillerinde konuşuyorlardı.



*Bu etkinlik Burcu Şengün Erturgut tarafından hazırlanmıştır. 


KONU: Emir’in ailesiyle birlikte dilini hiç bilmediği bir kente taşınması ve çevresiyle iletişim kurmakta yaşadığı zorluklar anlatılıyor.

TEMA: İletişim kurmak 

ANAHTAR KELİMELER: Yalnızlık hissi, iletişim zorluğu, yabancılık,

 

KIPIR KIPIR DÜŞÜNCELER:

  • Sizler dilini hiç bilmediğiniz bir yere taşınsaydınız kendinizi nasıl hissederdiniz?

  • Sizce Emir’in yaşadığı şehri ve oradaki hayatını sevmeye başlamasının nedenleri ne olabilir?

  • Sınıfınıza dilinizi hiç bilmeyen yabancı bir çocuk gelse onun kendini yalnız hissetmemesi için neler yaparsınız?

  • Günlük tutmak insana kendini nasıl hissettirir? 

 

KIPIRDATAN ETKİNLİKLER:

  • Resim Etkinliği: Çocuklar bu güzel öyküyü resimlemeye ne dersiniz? İster Emir’i yeni okulunda arkadaşlarıyla birlikte, isterseniz de ailesiyle yeni evinde hayal edin.

    Nasıl bir ortam yaratırdınız? Biz Kıpırtı Çocuk ailesi olarak çok merak ediyoruz.

Resimlerinizi kipirticocuk@gmail.com adresine yollayabilirsiniz.

  • Yazma Etkinliği: Çocuklar, Emir ve ailesinin Köln’e taşınmasının üzerinden bir sene geçtiğini düşünelim. Sizce bu geçen sürede Emir’in hayatında neler değişmiştir ve günlüğüne neler yazmıştır? Emir olduğunuzu düşünerek günlük formatında bir yazı yazıp sınıf arkadaşlarınızla paylaşmaya ne dersiniz?

92 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1 Comment


catalcaligonul
Oct 24

Durgun Mavi, göçmen sorununa çocuklar açısından değinen güzel bir öykü. Kucaklaşmış aile resmi de öyküyü tamamlamış. Sevgili Zarife, Sevgili Ecem, emeklerinize sağlık.

Like
bottom of page