top of page

Dedemin tarih kokan okulu

  • Yazarın fotoğrafı: Burcu Şengün ERTURGUT
    Burcu Şengün ERTURGUT
  • 1 saat önce
  • 5 dakikada okunur
ree

  “Cemciğim seni dokuz gibi almaya geleceğim. Lütfen dedenle ödevini yapmayı ihmal etme,” dedi Buse Hanım. “Aklın burada kalmasın kızım. Birazdan baban da gelir. Birlikte yaparlar,” dedi Saadet Hanım torununa göz kırparak.

Kapı önündeki vedalaşmadan sonra Cem heyecanla salona koştu. Anneannesi de arkasından geldi. “Senin için limonata yaptım,” dedi gülümseyerek. 

“Harikasın anneanne! Hemen içebilir miyim?” dedi Cem, tam o sırada kapı çalındı. 

“Koş, aç kapıyı. Deden gelmiştir,” dedi Saadet Hanım.

“Ooo! Kim gelmiş?” dedi Mehmet Bey gülen gözleriyle. 

“Ben geldim!” diye bağırdı Cem ve sevinçle dedesinin boynuna sarıldı. Saadet Hanım, mutfak kapısının önünde dede ve torunun birbirlerine sarılışını duygulanarak izledi. O an evin içi mutlulukla doldu.

Üçü birlikte salona geçtiler. Saadet Hanım elindeki tepsiyi özenle masanın üzerine bıraktı. “Limonatalarınızı alın bakalım. Siz sohbet derken ben de akşam için torunuma en sevdiği yemekleri yapayım,” dedi göz kırparak.

“Yaşasın!” diyerek el çırptı Cem. Anneannesi yanağına bir öpücük kondurup mutfağa doğru yöneldi. O sırada Mehmet Bey bir dikişte limonatasını içip bitirmişti bile.

“Cemciğim, dün akşam telefonda ödevin için benden yardım istemiştin. Çalışmanın konusu nedir?”

“Dedeciğim, öğretmenimiz aile büyüklerimizden birinin mezun olduğu okul hakkında bilgi toplamamızı istedi. Annem de senin bana yardımcı olabileceğini söyledi.” 

“Ne güzel bir ödevmiş bu böyle. Elbette yardım ederim. Hatta biliyor musun? Şimdi okulumdan geliyorum. Yani İzmir Atatürk Lisesi’nden. Bugün okulumuzun pilav günü vardı.” 

 Cem şaşkın şaşkın dedesine baktı. “Pilav günü ne demek dede?” diye sordu. 

“Canım, pilav günü bizim için eski dostlarla buluşma günü demektir. Okul anılarımızı konuşuruz, öğretmenlerimizi anarız. Okulumuzu yeniden görmenin mutluluğunu yaşarız. Arkadaşlarımızla sohbet ederken de pilavımızı yeriz.” Mehmet Bey konuşurken sanki yine o güzel günlere gitmişti.

         “Sen de benim gibi okulunu çok mu seviyorsun dedeciğim?”

     "Evet oğlum, çok seviyorum. Orada geçirdiğim günleri, arkadaşlarımı hiçbir zaman unutamam. İstersen sen bana merak ettiklerini sor. Ben de sana büyük bir keyifle öğrenmek istediğin her şeyi anlatayım.”

         “Süpersin dede! Seni dinlerken ben de not alayım,” dedi Cem. 

        “Tamam oğlum,” diyerek başını salladı dedesi. Torununun öğrenmeye istekli hali hoşuna gitti. 

  Cem, çantasından kalemini ve not defterini çıkardı. Hazır olduğunu göstermek istercesine Mehmet Bey’e baktı. 

         “Hadi sor bakalım!” dedi Mehmet Bey, iki elini birbirine çarparak.

        “Geçen gün, annemle birlikte okulunun önünden geçiyorduk. Büyük bir saraya benziyor. Çok beğendim. Neden diğer okullardan farklı görünüyor?”

     “Aferin sana, çok dikkatlisin. Yapı, 1909-1912 yılları arasında Rum asıllı mimar P. Karathanasopoulos tarafından inşa edilmiş. O yüzden sana mimarisi farklı gelmiştir. Neo-klasik tarzda, yani eski Yunan ve Roma evlerini andıran bir stilde tasarlanmış.” 

          Cem hızlıca not almaya başlamıştı. Son sözcüğü yazarken yüzünü buruşturarak, “Anlamadım dede,” dedi.

          “Şöyle anlatayım. Neo-klasik yapılarda abartılı süsler yoktur.  Simetrik, yani sağı ve solu birbirinin aynısı olan yapılardır. İnce ve uzun sütunlar kullanılır. Atatürk Lisesi’nin giriş kapısının önünde de dört tane sütun vardır. Sanki yapıyı koruyan dört asker gibi, dimdik dururlar.”

          Cem, “Asker mi? Hiç öyle düşünmemiştim dedeciğim. Ama haklısın. Gerçekten de sanki asker gibi orada nöbet tutuyorlar,” dedi. Defterinin kenarına çabucak bir asker resmi çizdi.

           “Aslında yapı, ilk olarak Rum Kız Okulu olarak yapılmış. Öğretmenlerimiz okulun eski fotoğraflarını göstermişti. O zamanlar cephesi şimdiki gibi sarı renk boyalı değilmiş. Taş örgüsü görülüyormuş. Bahçesi de yokmuş. Zaman içinde yapılan onarımlarla değişiklikler gerçekleştirilmiş.”


ree

 Cem, yazmaya birden ara verdi. Gözlerini kocaman açarak, “Dedeee! Sen kız okuluna mı gittin?” diye sordu. Mehmet Bey’in yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. 

“Bak bu soruyu bekliyordum, hınzır torunum! Açıklayacağım şimdi. Cemciğim, okulumuzun tarihi çok eskiye dayanıyor. İlk olarak 1888 yılında Konak Meydanı’nda açılmış. O zamanlar ortaokulmuş. Rum Kız Okulu kapanınca, 1922 yılında İzmir Erkek Lisesi olarak buraya taşınmış. Cumhuriyetin ilanından sonra hem okulun adı hem de eğitim anlayışı değişmiş.” 

       Cem tüm dikkatiyle yazmaya devam ederken “Hani adı İzmir Atatürk Lisesi’ydi?” diye sordu.

       “Sabırsız torunum benim; öyle zaten. 1942 yılında da son olarak İzmir Atatürk Lisesi adını almış.”

       “Bence en çok bu isim yakışıyor. Okulda öğretmenlerim hep Atatürk’ün eğitime çok önem verdiğini anlatıyorlar. Kitap okumayı çok seviyormuş. Özellikle matematik dersine çok ilgisi varmış. Hatta bir geometri kitabı bile yazmış.” 

         "Aferin Cem. Bu bilgiler için hem seni hem de öğretmenlerini kutluyorum. Atatürk bir ülkenin geleceğini, okuyan ve öğrenen çocuklarda görürdü. Bu yüzden gittiği şehirlerde okulları ziyaret ederdi. Biliyor musun, 1932’de İzmir’e geldiğinde bizim okulda matematik dersi vermiş.”


ree

 

“Gerçekten mi?” diye soran Cem heyecanlanıp ayağa kalktı. O sırada defteri ve kalemi yere düştü. Torununun halini gören Mehmet Bey duygulandı.

“Dedeciğim, neden gözlerin doldu?”

         “O günlere gittim yavrum. Öğretmenlerimiz bunu anlattıklarında biz de aynen senin gibi çok heyecanlanmıştık. ‘Kim bilir öğrencilerle neler konuştu, onlara neler anlattı...’ diye düşünmüştük. Atatürk’ün ziyaret ettiği, tarihe tanıklık etmiş bir okuldan mezun olmakla her zaman gurur duyarız.” 

     “Peki dede, okulunuzdan önemli kişiler mezun oldu mu?” diye sordu Cem meraklı gözlerle.

     Mehmet Bey, “Olmaz olur mu? Her dönemden çok önemli bilim insanları, doktorlar, yazarlar, öğretmenler, sanatçılar çıktı. Ülkemiz için önemli işler yaptılar,” dedi. Bakışlarında sessiz bir övünç vardı.

Cem, “Vay canına! Bu okuldan mezun olduğun için çok şanslısın dede,” dedi ve dedesine hayranlıkla baktı.

      “Kesinlikle. 1998 yılından beri kız öğrenciler de bu güzel yapıda eğitim alabiliyorlar. Kızlarla erkekler birlikte okuyarak tarihi bir okulda okumanın ayrıcalığını paylaşabiliyor.”

       “Öğretmenimiz, Atatürk’ün kızlarla erkeklerin her alanda eşit haklara sahip olmasını istediğini söylemişti. Şimdi okulunun bahçesinde kızlarla erkekleri birlikte dolaşırken görse herhalde çok mutlu olurdu.”  

          “Aynen öyle yavrum. Tüm bu nedenlerle, Atatürk Lisesi’nin İzmir için ayrı bir önemi var. Hem tarihi hem de mimarisiyle kentimiz için değerli, simgesel bir yapı. Aynı zamanda geleceğin büyüklerini yetiştiren bir eğitim yuvası.”

          “Dedeciğim, okulunu ziyaret etmeyi çok istiyorum. Bir gün beni de götürür müsün?”

          “Elbette götürürüm oğlum. Okulum sadece benim değil, İzmir’in de bir parçası. Sen de tarih kokan o koridorlardan geç, sınıflarını gör, bahçesinde koş.

“Yaşasın! Belki Atatürk’ün ders verdiği o sınıfı görüp, sıralarında oturabilirim,” dedi Cem. Heyecanlandığı her halinden belli oluyordu.

         “Neden olmasın oğlum!”

         Mehmet Bey torununun gözlerindeki ışıltıya bakarken içi umutla doldu. O tarihi binanın duvarlarında saklı anılar, Cem’in coşkusuyla sanki yeniden canlandı. Dede ve torun birbirlerine sıkıca sarıldılar. Saadet Hanım salona girdiğinde onları böyle gördü.

“Kıskandım vallahi,” dedi neşeyle. 

     Cem gülüp dedesinin kollarından ayrıldı. “Ama anneanne, dedem çok güzel şeyler anlattı!”

         "Ne güzel! Ödev bitti mi peki?”

       “Bitti sayılır. Yalnızca eve gidince temize çekeceğim.” dedi Cem, defterini ve kalemini çantasına yerleştirirken. 

Saadet Hanım elini torununun başına koydu. “Aferin sana. Dedenle çalışkan bir ikili oldunuz bugün,” dedi. “Yemekler hazır. Acıktıysanız hemen sofraya oturabiliriz.” 

Mehmet Bey gülerek ayağa kalktı. “Okulda yediğim pilav çoktan eridi. Ben kurt gibi açım.” dedi. 

Cem ve anneannesi birbirlerine bakıp kıkırdadılar. Lezzetli yemeklerle donatılmış sofra onları bekliyordu.  

     Cem, o gece uyumadan önce bir kez daha dedesinin anlattıklarını düşündü.

Atatürk Lisesi adı artık onun için farklı anlamlar taşıyordu. Bir zamanlar içinde Ata’sının dolaştığı, ders verdiği, sayısız hikâye barındıran bir zaman kapısıydı.

         

Kaynakça:


*Bu etkinlik Burcu Şengün Erturgut tarafından hazırlanmıştır.  


KONU: Bir çocuğun dedesiyle yaptığı söyleşi sayesinde, İzmir Atatürk Lisesi’nin tarihini, Atatürk’ün eğitim anlayışını ve geçmişle bugünün bağını keşfetmesi anlatılıyor.


TEMA: Eğitim ve geçmişe saygı.


ANAHTAR KELİMELER: Atatürk, tarih, tarihi okul, eğitim.


KIPIR KIPIR DÜŞÜNCELER:

  • Siz olsaydınız Cem’in dedesine hangi soruları sorardınız?

  • Atatürk’ün okulları ziyaret etmesi neden önemli?

  • Atatürk sizin de okulunuzu ziyaret etse ne hissederdiniz?


KIPIRDATAN ETKİNLİKLER:

  • Çocuklar, metinde geçen “sütunlar asker gibi duruyordu” benzetmesinden yola çıkarak karton veya pipetlerle kendi okul binanızı 3 boyutlu şekilde tasarlayabilirsiniz.

  • Çocuklar, renkli semboller veya minik resimlerle İzmir Atatürk Lisesi’ne ait bir zaman tüneli hazırlayabilirsiniz.

  • Çocuklar, sizce Cem’in dedesiyle okul ziyareti nasıl geçmiştir? “Bugün dedemle okulunu ziyaret ettim…” cümlesiyle başlayan bir metin yazıp sınıf arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz. 




Yorumlar


İletişim
  • Instagram
  • Facebook

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

YAYIMCI: YAKIN KİTABEVİ İMTİYAZ SAHİBİ: LEVENT SALICI © 2021 KIPIRTI ÇOCUK DERGİSİ HER HAKKI SAKLIDIR. KAYNAK BELİRTİLMEK KOŞULUYLA YAZILARDAN ALINTI YAPILABİLİR. DERGİDE YAYIMLANAN TÜM ESERLERİN SORUMLULUĞU YAZARLARINA AİTTİR.

​SSS.-SİTE İÇİNDE ARADIĞIM METNİ NASIL BULABİLİRİM?

CONTROL+F TUŞLARINI AYNI ANDA TIKLAYIN. EKRANA GELEN BOŞ KUTUCUĞA ANAHTAR KELİMELERİ YAZIN. ÖRN. YAZAR İSMİ, BÖLÜM ADI, BAŞLIK VB. SONRA ENTER TUŞUNA BASIN. İLGİLİ KELİMELERİN OLDUĞU METİNLER RENKLENDİRİLMİŞ OLARAK EKRANINIZA GELECEKTİR.

bottom of page