Çevremdeki insanlar bana “göçmen” diyorlar. Bazen de “Suriyeli”. Oysa benim adım her ikisi de değil. Sadece Kajin. Annem; huzurlu, umutlu ve barış dolu bir dünya hayalini, benim küçücük adıma sığdırmaya çalışmış. “Yaşam dolu” demekmiş Kajin. Bizim durumumuzdaki diğer aileler, annem kadar umutlu değilmiş sanırım. Çocuklarının isimleri genellikle; yaralı yürek, savaşçı, ülkesiz gibi anlamlara geliyor.
“Savaşın şanssız çocukları” diyorlar, bizim için. Ben kendimi şanssız hissetmem. Annem, abim ve dedem yanımda olduğu için şükrederim hep. Yüzünü hiç görmediğim babam ve ninem de bizimle olsaydı, belki daha mutlu olabilirdim. Suriye’yi terk ettiğimizde ben annemin karnındaymışım henüz. Ninem yatağa bağımlı hasta olduğu için, babam onun yanında kalmış. Ne yazık ki annemler gittikten birkaç gün sonra evimiz bombalanmış.
Türkiye’ye geldiğimizde bir süre sınırdaki kampta kalmışız. Ben oradaki bir çadırda dünyaya gelmişim. Erken doğduğum için çok zayıfmışım. Çoğu insan, “Yaşamaz” demiş benim için. Ama adımın hakkını vererek, hayata tutunmuşum.
Daha sonra İzmir’e gelmişiz. Annem ve abim çalışmaya başlamışlar. Abim sokaklarda su ve mendil satarken, yarım kalan okulunu ve çocukluğunu sonsuza dek Suriye’de bıraktığını anlamış.
Annem, dedem ve abim, Suriye’yi çok özlüyorlar. Ben özlemem. Bilmem ki hiç orayı! Ama hep merak ederim. Asi Nehrinin üzerindeki şiir sesli değirmenleri, baharat kokulu çarşıları, sıcacık hamamları hayal eder, ordaymışım gibi hissederim.
Hayal kurarak dünyanın her yerine gidebilirim. Hem de yerimden hiç kımıldamadan! İstersem koca koca okyanuslara yelken açar, istersem tepesi bulutları delen dağlara tırmanırım. Bazen kuş olurum bazen de balık! Dünya evim olur, evim de dünya...
Dedem, sıcak bir çorba içebildiğimiz keyifli akşamlarda, bize hikâyeler anlatmaya başlar. Ben en çok, çocukların sokaklarda özgürce oyun oynadığı, çalışmak zorunda bırakılmadığı ve göçmen olduğu için dışlanmadığı hikâyeler anlatmasını isterim.
Benim en yakın arkadaşımın adı, Hazar. “Barış” demekmiş anlamı. O, diğerleri gibi değil, beni her zaman oyunlarına katar. Hiçbir zaman farklıymışım gibi davranmaz. Merhamet, iyilik ve sevgi dolu yüreği beni sıcacık sarar.
Bir gün okulda yarışma düzenledi. Kısa mesafeli koşu yarışı yapılacaktı. En büyük ödül, bir yıllık kırtasiye ve kitap setiydi. Ben de hızlı koştuğumdan, Hazar yarışmaya katılmam için ısrar etti. Onu asla kıramazdım, “Tamam” dedim.
Yarış günü çok heyecanlıydım. Hakem düdüğü çaldığında, kalbim benden önce koşmaya başlamıştı bile! Diğer arkadaşlarımın yanından koşup giderken, yüzlerine baktım. Hepsinin bir amacı varmış gibi geldi bana. Kimisi kendini ispatlamak kimisi ödüle kavuşmak
kimisi de eğlence için buradaydı sanki. O an kendime “Ben niçin buradayım?” diye sordum. “Biz olmak için” diye yanıtladı, hız sınırını aşan kalbim. Sonra bana “Dur!” dedi.
Final çizgisine az kalmıştı. Çizgiyi geçmeden, diğer arkadaşlarımı beklemeye koyuldum. Birkaç dakika sonra bazıları görünmeye başladı. Şaşkınlıkla bana baktılar. Neden geçip gitmediğimi anlamaya çalışıyorlardı. Ellerimi onlara uzattım. Hepimiz el ele
tutuşarak diğerlerini bekledik. En sonuncu da gelince hep birlikte çizginin öbür tarafına adım attık.
Yarış sonunda Hazar gelip bana sarıldı. “Sen ubuntu mu yaptın?” diye sordu. Bu sözcüğü ilk kez duyuyordum. “O ne demek?” diye soruya soruyla karşılık verdim. “Ben, biz olduğumuz sürece ‘ben’im, demek!” dedi gülümseyerek. Ubuntu, Güney Afrika’dan çıkan bir
felsefeymiş. İnsanların birbirlerini anlaması; sevinçlerini, üzüntülerini paylaşması, kendini diğerleriyle bir tutması demekmiş. Bu tam da benim kalbimin istediği şeydi; “Biz” olmak ve anlaşılmak.
Okul yönetimi böyle bir durumla ilk kez karşılaşmıştı. Ortada yirmi tane birincisi olan bir yarışma vardı. Düşünüp taşındılar ve tüm yarışmacılara ödül vermeye karar verdiler. Arkadaşlarım çok sevindi, hepsi bana sarılarak, teşekkür ettiler.
O günden sonra oyunların en çok aranan üyesi ben oldum. Arkadaşlarım benim onlardan hiçbir farkımın olmadığını anlamıştı.
Artık “Suriyeli” ya da “göçmen” değil, Kajin’dim, Hazar’dım, Sevgi’ydim…
Ben artık herkestim.
Ayrımcılığın, ötekileştirmenin insan ruhunda yarattığı acıyı, bir olmanın sevincin, anlatan güzel bir öykü. Herkes ubuntu yapmalı. teşekkürler Gülay...
Herkes gibi olmanın sevgi olmak olduğunu düşündüren sıcacık bir öykü olmuş… Çok beğendim, hem farklılıklarımızla biriciğiz, hem de herkes gibi biriz… 🙏🏻🌸😊 Birlik bilinciyle olduğumuz güzel günlere…