
Ali
“Anne karşı evdekiler taşındı mı? Uzun zamandır pencereleri kapalı.” diye sordum anneme.
“Evet, taşındılar. Hadi Ali, sen ödevlerini bitir artık. İşten döndüğümde kontrol edeceğim. Kapıyı kimseye açma. Bu evde tek başına kalan bir çocuk olduğunu hiç kimse anlamasın. Kötü zamanlardayız. Küçüklerin başına ne kötülükler geliyor! Neyse ki söz dinliyorsun. Aklım evde kalmıyor, sana güveniyorum aslanım. ”
Annem benden bir şey isteyeceği zaman bana ‘Aslanım’ der. Öf ya! Ben aslan olmak istemiyorum. Kedi olayım daha iyi. Onun dizinde yatayım, başımı her gün okşasın. O bunu bilmiyor, tabi. Söylesem dalga geçer benimle.
Aynada saçını düzelttikten sonra aceleyle çıktı evden. Geçen yıl giderken kapıyı üstüme kilitlerdi. Dışarıya çıkamazdım. Şimdi en azından kendi anahtarım var. İstediğim zaman gidebilirim. Nasıl mı oldu bu? Bir gün annemle birlikte televizyon izlerken evde tek başına kalan bir çocuğun yangında öldüğünü öğrendik. O günden sonra kapıyı kilitlemez oldu çok şükür.
Keşke babam yaşasaydı. Bir de kardeşim olsaydı. O zaman bu kadar yalnız duyumsamayacaktım kendimi.
Telefonum olsa sıkılmazdım. Annem bu yıl karnemin hepsi pekiyi olursa cep telefonu alacağını söyledi. O, istediğim bir şeyi almak için hep şartlar koşuyor. Çok kızıyorum bu huyuna. Tüm arkadaşlarımın cep telefonu var. Oyunlar oynuyorlar telefonlarında. Onlar bu konulardan söz ederlerken ben yabancı kalıyorum yanlarında. Hem ödevlerim bittiğinde çok canım sıkılıyor. O zaman televizyonda belgesel izliyorum. Konusu vahşi hayvanlar olanları çok seviyorum. Başka kanallar çok sıkıcı. Küçük çocuklar için olan çizgi filmler artık ilgimi çekmiyor. Ben büyüdüm.
Kitap okumayı seviyorum ama annemin aldıklarını değil. Annem eve dönünceye dek zaman geçmek bilmiyor. Yalnızlık ne zormuş!
Karşı evdekiler taşınmadan önce onların penceresini gözlerdim. Açılır açılmaz balkona çıkardım. Karşıdaki teyze güler yüzlüydü. Bana öyle sevgiyle bakardı ki bizim balkondan karşıdakine atlamak gelirdi içimden. Gün kararmadan en az dört beş kez göz göze gelirdik. Hemen gülümser, başıyla selam verirdi. Annem bile bana öyle yumuşacık bakmıyordu. Yalnızlığımı unuturdum böylece.
Şimdi balkondaki saksı çiçeğinden başka bir şey kalmadı o evde. O çiçek de benim gibi tek başına…
Sardunya
Güneş bile doğmadan çıkıp gidiyordu herkes. Çocuklar okula, baba işe. Bir tek anne kalıyordu evde. Bir de ben, balkondaki saksıda. Bu tatlı kadın, toprağımı kabartıyor, özenle suluyordu. Kuruyan yapraklarımı temizliyor, güzel sözler söyleyip okşuyordu beni. Yoksa bu kadar alımlı olabilir miydim? Kırmızı küçük çiçekler verebilir miydim? Yapraklarım bu kadar canlı kalabilir miydi?
Ama uzun zamandır evde kimse yok. Tatile mi gittiler yoksa taşındılar mı? Bizim ev çok sessizleşti. Beni unuttular burada. Yalnızım artık. Yok canım, yanlarında olmadığımı anlayınca gelir alırlar beni mutlaka. Ben evin hanımın en çok sevdiği kırmızı sardunyası değil miyim? O, sararan yapraklarımı kopardıktan sonra kokusunu içine çekerdi. Çiçeklerim kokmasa da yapraklarım mis gibi kokar. İyi yürekli anne bırakmaz, mutlaka gelir kırmızı sardunyasını almaya.
Kaç gün bekledim bilmiyorum. Kimse gelmedi. Neden terk edildim ki? Evin karanlığından, sessizlikten çok ürküyorum. Kırmızı çiçeklerimin hepsi döküldü. Yapraklarım sarardı, soldu. Havada ne zaman bulut görsem seviniyorum, susuzluğum geçecek diye. Ama yağmur getirmiyor bulutlar. Susuzluğa daha ne kadar dayanırım bilmiyorum.
Karşı evdeki çocuk beni her gün izliyor, solduğumu görmüyor mu? Ne bekliyorum ki? O çocuk beni hiçbir zaman görmedi. Ben her sabah o okula giderken hep ona ‘günaydın’ derdim. O, başını bile çevirmezdi. Şimdi niye baksın? Sokaktan geçenler de hiç bu tarafa bakmıyorlar. Birbirlerini de fark etmiyorlar zaten. Eskiden olsa, tanımasa bile biri diğerine selam verirdi. Şimdi gözleri de kulakları da cep telefonlarında. Ne birbirlerini, ne de çevrelerinde olan biteni görüyorlar!
Kurtarılmayı bekliyorum. Ne olur, duyun beni! Komşu çocuk, ne olur bak bana, gör beni. Ölüyorum…
Ali
Hâlâ gelip almadılar karşı balkondaki çiçeği. Unuttular kesin. Kurumuş yaprakları. Su vermek gerek. Evden çıkıp karşı balkona tırmansam, şu pet şişedeki suyla sulasam mı onu acaba? Annem görürse kızar ama. Balkona tırmanırken düşmemden korkar. En iyisi ona söyleyeyim de gelince o sulasın. O benim gibi değil, çiçekleri sever. “Onların da canı var,” der. Hem komşu teyze belki çiçeğini almaya gelir bir gün. Onun solduğunu öğrenirse çok üzülür. Bizim suladığımızı anlarsa yine bana gülümser. Kim bilir, belki annemle beni yeni evlerine bile davet eder.
Bir hafta sonra
Annem bugün eve geldiğinde yüzüme neşeyle bakarak konuşmaya başladı:
“Aferin oğlum, ilk kez balkondaki çiçeklerimizi sulamışsın.”
“Evet anne, sen kaç gündür su vermeyi unuttun onlara. Boyunlarını bükmüşlerdi.”
“Bakıyorum da karşı balkondaki sardunyayı solmaktan kurtardığımız günden beri çiçeklerle iyi anlaşıyorsun.”
“Evet. Doğru. Suyu verdiğimizde o ölü gibi duran sardunya nasıl da hemen dirilmişti. Doktorun hastasını iyileştirmesi gibi! Çok heyecan vericiydi. Gerçekten senin dediğin gibi çiçeklerin de canı varmış. Ben de onlara bakıyor, onlarla konuşuyorum artık. Böylece sen yokken kendimi evde yalnız hissetmiyorum.”
“Bak işte buna çok sevindim.”
“Doğum günümde aldığın muhabbet kuşuma da konuşmayı öğreteceğim. Omzuma konduğunda dudaklarımı uzatıyorum, gagasıyla öpücük veriyor bana. Daha neler, neler öğreteceğim ona!”
“Evimizdeki canlı sayısı arttıkça sanırım sen de canlanıyorsun tatlım. Seni biraz daha heyecanlandırayım o zaman. Artık cansız da olsa, bir cep telefonunu hak ettin. Gidip bugün alalım desem, ne dersin?”
“Karneyi beklemeyeceksin yani! Ne diyeceğim, Yaşasııın!” derim.
*Etkinliği hazırlayan: TUĞÇE SARSILMAZ KÖKSEL
ANAHTAR KELİMELER: Yalnızlık, sardunya, iyilik, komşuluk, tebessüm, anne çocuk ilişkisi, evde tek başına
KONU: Bir çocuğun sevgi açlığı.
TEMA: Zorlu bir hayat karşısında anne, oğlu için çabalıyor.
KIPIR KIPIR DÜŞÜNCELER:
Yalnız kalmak size ne ifade ediyor?
Öykünün kahramanı olan Ali, sardunya sayesinde sadece telefon mu elde etmiştir?
KIPIRDATAN ETKİNLİKLER:
Öyküye bir de annenin gözünden bakarsak, bir iki paragraflık ne yazabiliriz?
Herkesin hayatında hissettiği karmaşık, zor ve biriyle paylaşamadığı duygular olabilir. Yazmak iyileştirici bir etkiye sahiptir. Bu nedenle kimse ile paylaşmak zorunda olmadığınızı düşünerek kendinize bir günlük tutmaya ne dersiniz?
Birini mutlu etmek sadece madde ile alakalı değildir. Komşu teyzenin Ali’ye gülümsemesi gibi içten gelen bir hareket, mutluluğa yeterli mi? O zaman bu yazıyı okuduğunuzda aklınıza gelen ilk kişiye sarılıp onu ne kadar çok sevdiğinizi söyleyebilirsiniz? Hatta onun için bir mektup yazabilir, bir resim yapabilir belki de atık materyallerden bir hediye hazırlayabilirsiniz.
Öğretmenler sınıfın tavanından sarkıtabilecekleri mutluluk bulutları hazırlayarak çocuklara dağıtır. İlk ders yapılması daha verimli olacaktır. Çocuklar renkli kâğıtlardan kesilmiş olan mutluluk bulutlarına, bugüne kadar okulda mutlu oldukları anıların resimlerini çizerler. Yaş grubuna göre yazı yazmaları da uygundur. Sırayla yapılan resimler ya da yazılar diğer kişilerle paylaşılır. Okul bitiminde herkes sınıftan ayrılmadan önce bugün hangi mutluluk bulutundaki durumu yaşadıysa o buluta dokunması istenir. Bulutların zamanla değişmesi ve sınıf içi iletişim ve etkileşimin artmasına yön vermesi amaçlanmaktadır. Birbirimizi mutlu etmenin yollarını bulutlarda arayabiliriz.
コメント