top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıSibel Kebapcıoğlu

KARAMSAR PRENSES

Güncelleme tarihi: 7 Mar



Resimleyen: Tuğçe TEMİZ

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde. Ormanın bitiminde bir dağın tepesinde. Dört mevsimi yaşayan hayaller ülkesinde, çevresinde dereler, binbir çeşit kuşlar böcekler olan bir saray varmış. Burası oldukça büyük ve görkemliymiş. Tüm hizmetkârlar ve uşaklar kralın kızının peşinde pervaneymiş.


"Sevgili Prenses uyanın artık.”


“Uyanmak istemiyorum, erken kalkmayı sevmiyorum. Koskoca günde ne gerek var bunca eziyete!” diyerek bağırıyor, sonra da dönüp arkasını yatıyormuş. Ne zaman canı sıkılıp karnı acıkırsa o zaman kalkıyormuş. Kalktığındaysa yüzü hep asık oluyor, bir türlü gülmüyormuş.


Kraliçe kızını yalnız bırakmıyor, onun yüzünü güldürmeye ve birlikte bir şeyler yapmaya çabalıyormuş. Bir gün yemek pişirmek için mutfağı hazırlatmış. Anne kız özenle yemekleri yapmışlar. Akşama kralın önüne koymuşlar. Kral sevinmiş duruma:


“Ah kızım, canım kızım, becerikli hamarat kızım. Sen yaparsın ben yemez miyim? Zehir katsan aşıma, bu da gelmiş başıma der afiyetle yerim,” demiş. Kral atmış bir lokma ağzına, konuşurken takılmış boğazına. Başlamış öksürmeye. Sebep yemek değilmiş ama kız dertlenmiş. Başlamış dövünmeye.

“Benim gözümden, kuşun sözünden.

Boğuluyordu çiğ et yüzünden.

Yemek yapmak benim neyime,

Çağırın söyleyelim hekime.”


Kral bir yudum su içmiş, öksürüğü hemen geçmiş ama kızı suratı asık oturmuş, bir lokma yemek yememiş.

O günden sonra yine, “Ne yapsak ne etsek de iyi düşünmeyi öğretsek?” diye herkes peşinde pervane olmaya başlamış.


Saraydaki bilginler becerebileceği şeyler yapıp kendine güvenmesi gerektiğini söylemişler. Düşünmüşler taşınmışlar bir sürü yapabileceği iş sıralamışlar.


Prensesi elişi yapan kadınların yanına götürmüşler, sohbet ederken eline kasnağı verip kanaviçe işlemeyi öğretmeye başlamışlar. Kız sürekli söyleniyormuş:


“Elimde bir kasnak, gelir geçer ah çeker

İğneyi tutamam, desenini işleyemem

Güzelim ketenin kıymetini bilemem.”


Derken eline iğneyi batırmış, beceremiyorum ben, diye ağlamaya başlamış. Herkes ne yapacağını şaşırmış. “Biz de öyle öğrendik, ilk başlarda olur, zamanla güzel şeyler yapabilirsin,” dedilerse de boşuna. Prenses hiç çaba harcamamış.


Günler günleri kovalıyor saraydakiler prensesin bu kötü düşüncelerinin geçmesi için elinden geleni yapıyorlarmış. Kral bu duruma çok üzülüyor ve öfkeleniyormuş fakat biricik kızına da sözünü geçiremiyormuş.


Bir gün kasabada bir duyuru yapılmış “Duyduk duymadık demeyin! Kim sevgili prensesimizin geleceğe umutla bakmasını sağlayabilirse kralımız tarafından ödüllendirilecektir.”

Duyan geliyor, saray dolup taşıyor; herkes prensesin ağzından olumlu bir cümle, yüzünde bir tebessüm görmek için çabalıyormuş. Ama o, ne kadar olumsuz ve kötü yaklaşım varsa sergiliyormuş.


“Bahçe bana bağ bana

Çabalamayın boşuna

Derdime derman olmayınca

Değmez benim gibi mutsuza,” diyerek geleni gideni gönderirmiş.


Bir yaşlı dede çıkagelmiş, elinde koca sopası sırtında çuvalıyla. “İzin verirseniz kızınızla biraz dolaşalım. Döndüğüne bambaşka bir prenses gelecek, emin olun kralım," demiş. Herkes düşünmüş taşınmış. Kral “Olmaz,” diye çıkışmış. Biricik kızını nasıl olur da sarayın dışına çıkarırmış.


Ama çare yok güvenmek gerek. İzin vermiş. Prenses yaşlı adamın yanına gelmiş.


“Kaşların ok dedikçe

Kirpiğin çok dedikçe

Pek mi gönlün büyüdü

Sen gibi yok deyince.

Hadi bakalım düş önüme hava kararmadan geliriz.”


Prenses ne kadar itiraz etse de kimse dinlememiş. Yaşlı adamla birlikte çıkmış yollara. Hiç konuşmadan yürümüşler yürümüşler. Ormanın içinde, bir dere yatağının üzerindeki asma köprüde iki keçi görmüşler. İkisi de birbirinden inatçıymış. Ters yönlerde karşıya geçmeye çalışıyorlarmış. Ya ikisi de düşecek ya da biri yol verecek. Bakmışlar olmayacak.


Dede oturmuş kenara, çıkarmış kavalını başlamış çalmaya. Keçiler dönmüş arkaya, gelmişler birlikte yamacına, yatmışlar ayak ucuna. Bir anda etrafı iyilik sarmış. Prenses onlara birkaç çalı yaprağı yedirdikten sonra düşmüşler yine yollara.


Az ileride bir leylek kurtla birlikte yemek sofrasında. Dede “ Afiyet olsun” diye bağırmış.


Kurt “Gelin sizinle olsun,” demiş çağırmış. Oturmuşlar masaya leylek uzun ince kaplarda yemek getirmiş. Kurt bakmış sağına soluna nasıl yese bilememiş. Aç kalacağını düşünüp üzülmüş. Dede çıkarmış çuvalından çanağını dökmüş kurdun yemeğini içine. O da afiyetle yemiş bitirmiş. Suyunu da prenses avucundan içirmiş.


Akşamüzeri olmak üzereymiş, ikisi de hâlâ birbirleriyle tek laf etmemişler. Bir ağacın kenarında ağlayan kirpiyle tavşanı görmüşler.


Kız yanlarına yanaşmış “Ne oldu size? niye ağlıyorsunuz?” diye sormuş.


Biri “Arkadaşlarıma istemeden zarar veriyorum,” demiş. Diğeri canı yandığı için ağladığını söylemiş. Kız bakmış, düşünmüş taşınmış. Boynundaki kolyeyi koparmış boncukları tek tek dikenlerine takmış. Rengârenk olan kirpi, dikenleri batmıyor diye çok sevinmiş. Gidip tavşana sarılmış. Prenses gülmeye başlamış. Dede “Artık eve gidebiliriz" demiş.


Sarayda herkes merakla gelmelerini bekliyormuş. Kız koşarak kapıdan içeriye girmiş, anne ve babasına sımsıkı sarılmış. Başlamış karşılaştıkları olayları anlatmaya.


“İki keçi gördük birbirinden kızgın, yol vermeme konusunda da oldukça kararlı. Düşselerdi dereye kapılıp gideceklerdi. Biri kavalın sesine dönünce diğeri de peşinden geldi. İnatçılıklarını unutuverdi.”


“Sonra bir sofraya davet edildik. Uzun ince kuşun gagasına göre kaplar vardı. Yemeği dedenin çanağına koymasaydık kurt aç kalacaktı ve arkadaşı leyleği hep kötü tanıyacaktı.”


“Dönüş yolunda da bir kirpi ve tavşanla karşılaştık. Dikenleri en sevdiği arkadaşının canını acıtmış. İkisi de oturmuş ağlıyorlardı. Renkli boncuklarımı dikenlerine taktım. Eğer ben olmasaydım arkadaşsız yapayalnız kalacaktı.”


Kral ve kraliçe sevinçle birbirlerine bakmışlar.


“Ben onların gerçekten mutlu olduklarını gördüğümde çok sevindim. Yaşanan olumsuzlukları kalbimizdeki ışıkla yok edebilirmişiz bunu öğrendim,” demiş prenses gülerek.

O günden sonra sarayın üzerinden gökkuşağı hiç eksik olmamış.

119 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

DOĞANIN KIZI

MUTLU ÜLKE

bottom of page