top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıElif Bülbül

BİTKİLER GÖÇ EDER Mİ?

Güncelleme tarihi: 31 Ara 2022

Geçtiğimiz sayımızda sabırlı tohumları yazmıştık. Su düzenlerinde ayarlama yaptıklarını, böylelikle pasif bir yaşantı içine girdiklerini söylemiştik. Kurağa, sıcağa ve soğuğa karşı dayanıklı olduklarından bahsetmiştik.


Bitki türlerinin çok azı dayanıklıdır. Dayanamayanlar yok olur, göçerler ya da yeni türler oluşur. Bu sayımızda bunu anlatacağız. Haydi başlayalım.


Her bitkinin türediği yer, şüphesiz ki onun gelişmesi için elverişli koşulların bulunduğu yerdir. Yetişme koşullarını belirleyen üç tür etken var: Birincisi, ısı, ışık, nemlilik, su ve iklimle ilgili olandır. İkincisi, toprakla ilgilidir. Tuzlu ya da ekşi oluşu; ne çeşit kayadan oluştuğu; besleyici tuzların azlığı ve çokluğu önemlidir. Üçüncüsü de türlerin birbirine karşı direnme (rekabet) yeteneğidir.


Bitkiler hayatta kalabilmek için milyonlarca yıldan beri evrimleşiyorlar. Tohumlar, rüzgâr ve deniz yoluyla taşınarak; insan ve hayvanların üzerine yapışarak seyahat edebiliyor.


Sabırlı tohumların bir şekilde başka memlekete gidip yeşerdiğini hayal edelim. Oraya daha evvel gelip yerleşmiş eski türler onlardan rahatsız olurlar. Daima yenilerin ilerlemelerini engellerler. Eskilere karşı direnebilirlerse dört bir yana yayılırlar. Tam tersi olursa sınırlanmış bir alanda kalırlar. O alan o türün yurdu olur.


Şimdi zaman yolcusu olalım. Kapsüle binip milyonlarca yıl geriye gidelim. Gezegenimiz üç büyük kıtadan oluşuyor. İkisi kuzey yarım kürede, biri de güney yarım kürede. Karalar yeşillenmiş. Tohumlu bitkiler türemiş. Depremler ve yer hareketleri bu üç kıtayı parçalamak için var gücüyle uğraşıyor. Birbirine çarpıştırıyor. Volkanları patlatıyor. Yerküre kaynıyor. Tekrar kapsüle biniyoruz. Zamanda ilerledik. Bir bakıyoruz beklenen olmuş. Parçalanmışlar.


Avusturalya, Güney Amerika ve Hindistan, Afrika kıtasından kopmuş. Antartika ise Avusturalya’dan ayrılmış. Kuzey Amerika kıtası ise Avrupa’dan. Bu kıtaların üzerinde zaten yeşermiş bitkiler, gezegenimizin farklı yerlerine böylelikle göç etmişler.


Arkadaşlar, yaşlı Dünya’mız, korkunç maceralar geçirmiş ve bitkiler sürüsüyle tehlike atlatmış. Her şeye rağmen hayatta kalmayı başarabilmişler.

Mamut Ağacı


Kıtalar ayrıldığında bazı bitki türleri hayatta kalabilmiş. Mamut, Ginko ve Metasekoya ağaçlarından biraz bahsedelim mi?


Amerika kıtasında Kaliforniya Eyaletinde yetişen Mamut ağaçları vardır. Dev Sekoya da denir. En yaşlısı beş bin yaşındadır. Oysa bu ağaç, kıtalar kopmadan evvel Avrupa’da yaygındı. Buz devrine giren Avrupa kıtasından sağ çıkan Mamut ağacı kalmamıştır.

Ginko Biloba (Mabet Ağacı)


Metasekoya


Ginko ve Metasekoya eskiden Asya, Avrupa ve Amerika’da yaygındı. Oysa şimdi, Çin ve Japonya’da kaldı.


Kuzey Avrupa’dan Arktika’ya (Kuzey Kutup dairesinin üstünde kalan bölge) kadar incir, tarçın, manolya ve sıtma ağaçlarının (Ökaliptüs) fosilleri bulunmuş. Bu ağaçlar günümüzde tropikal ve tropikal altı bölgelerde yaşarlar. Adana, Antalya, İzmir ve Mersin illerimizde yetişirler.


Yaşama koşullarını belirleyen etmenlerden biri de iklimdir, demiştik. Zaman kapsülümüze binelim tekrar. Üç yüz altmış milyon yıl öncesine gidelim. Ormanların altın dönemindeyiz. Karbonifer dönem, diğer adıyla kömür çağındayız. Canlı çeşitliliği yüksek seviyede.


Ormanlar o kadar yaygın ki, ağaç kökleri nehirlerin akış hızını yavaşlatıyor. Bataklıklar oluşuyor. Durgun suda oksijensiz kalan sucul canlılar ölüyor. Onlarla beslenen diğer türler de. Ormanlar sulak bölgelerden uzaklaşıyor. Bugün bildiğimiz ağaç kabuğunu oluşturuyor. Çürüyen ağaçların kabuklarını tüketecek çürükçül canlılar henüz oluşmamış. Yirmi milyon kilometrelik alanda oldukça yayılmışlar. İki buçuk metrelik çiyanlar ve kırkayaklar büyük kozalakları ısırıp tükürebiliyorlar.


Bu kadar büyük olmalarının nedeni oksijenin fazla olması. Karbondioksit havayı sıcak ve nemli tutar. Bu dönemde kara ormanları ve bitkileri yaygın olduğundan, bu gaz hızla tükeniyor.


Kutuplarda iklim soğumaya başlıyor. Güney kutbunda buzullar oluşuyor. Verimli ekosisteme bağlı türler yeryüzünden siliniyor. Karbonifer yağmur ormanlarının sonu geliyor. Bugün bildiğimiz kömür yataklarına dönüşüyorlar. Küçülmüş yağmur ormanları eğrelti otlarıyla gruplaşıyor. Coğrafya biraz daha kuruyor. Bu yeni ortama dayanıklı yeni türler ortaya çıkıyor.


Yaşlı gezegenimizde defalarca iklim değişikliği yaşanmış arkadaşlar. Yeni bir değişimin içine girdik. Karbondioksit gazı atmosferin taşıyamayacağı kadar fazla. Bir tür görünmez battaniye oluşturmuş.


Uzaydan gelen zararlı ışınlar eskisi gibi geri dönmüyor. Hızlı bir şekilde ısınıyoruz. Bu ışınları uzaya yansıtacağını düşündüğümüz buzullar da eriyor. Okyanus seviyeleri yükseliyor. Pasifik'teki ada ülkeleri şimdiden suya gömülmeye başladı.


Yağmur bulutları her zamankinden fazla nem yüklenebiliyorlar. O nedenle boşaldıkları yere felaket getiriyorlar. Yağamadıkları yerlerde kuraklık var. Tatlı su kaynaklarımız azalıyor.


Fazla karbondioksiti emecek olan; kara bitkileri, ağaçlar, sulak alanlar ve denizlerimizdeki bitki topluluklarıdır. Ormanlarımızdaki ağaçların sayısını arttırmalı ve denizlerimizi temiz tutmak için elimizden geleni yapmalıyız.


Bir sonraki yazımızın konusu toprak üzerine olacak. Görüşmek üzere.



86 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page