Benim doğum günüm
- Tuğçe Sarsılmaz Köksel
- 3 gün önce
- 5 dakikada okunur
Resimleyen Beste Örge Sağlam
Tam üç gün sonra altı yaşında olacaktım.
Yani üç kez uyuyup uyandığımda doğum günüm gelmiş olacaktı. Fakat gündüz uykuları sayılmaz, ay karanlığın içinde görünüp yıldızlar parladığında benim uykuya dalmam gerekirdi. Gündüzün hareketliliğini daha çok sevsem de gecenin sessizliğini sabırsızlıkla bekliyordum. Çünkü hayal denizinde yüzmek için en sıcak zamandı. Sallanan dişimin çıkmasını bile böyle heyecanla beklemiyordum.
Yüzüme yayılan gülümsemeyi gören annem “Yarın birinci günün,” dedi.
Hemen salona koştum. Her gün gördüğüm bembeyaz duvara asılmış saat şimdi hazine gibi parlıyordu. Gözüm, birbirini kovalayan çubukların oyununa katıldı. Hep aynı hızla ilerlemelerine sinirlenip, yatak odasında duran komodinin üstündeki saate gittim. Elime aldım, parmağımla takip ettim daire çizen çubuğu. Fakat bu saat de hızlı ilerlemiyordu. Son çare olarak annemin kolunda takılı olan saate baktım. Onda çubuk bile yoktu! Annem şaşkınlıkla “Ne yapıyorsun?” diye sordu. “Zaman geçmiyor!” derken patlamış balon gibi nefes verdim. Annem önümde eğildi ve ellerimi tutup, gözlerimin içine baktı. Çok önemli bir sır veriyormuş gibi fısıldadı “Zaman sen hareket ettikçe geçer,” dedi. Hiçbir şey anlamadım.
Annem beni masanın başına oturttu. Koşarak renkli kalemler ve kocaman bir kâğıt getirdi ve coşkuyla konuştu.
“Hadi doğum günü takvimi yapalım.”
Doğum gününe dek neler yapmamız gerektiğini tek tek, gün gün ve rengârenk yazdık. Dilim, sallanan dişimi tıpkı bir saatin tik tokları gibi bir ileri bir geri hareket ettiriyordu. Tek istediğim saatin ilerlemesi, gecenin olması ve uyandığımda birinci günün başlamasıydı. Çünkü bu benim doğum günüm.
Birinci gün, arkadaşlarıma vermek için renkli kâğıtlardan davetiye hazırladım. Herkesin seveceği renkleri seçtim ve büyük bir yaş pasta, beş tane mum, hediye paketinden kule ve parlak kıyafetler çizdim. Renkli balonlarla süsledim. Uçuşan notaları ekledim ve güzel kokmaları için kolonya sıktım. Olamaz! Islanınca boyalarım aktı ve resimlerim biraz bozuldu ama olsun bu benim doğum günüm.
Okula gittiğim zaman arkadaşlarıma davetiyelerini dağıttım. Ünlü ressam Salvador Dali’nin resimlerindeki eriyen saatlere benzettiler. Herkesin geleceğini duyunca heyecanla dişlerimi sıktım. Dişim daha fazla sallanıyordu. Bu durumu umursamadan ağız dolusu kahkaha atarak arkadaşlarıma sarıldım.
Gece olduğunda perdemin arasından gökyüzüne baktım. Tüm çocuklara yetecek kadar çok yıldız vardı. Ulaşamayacağımız kadar uzak olsalar da bize göz kırpma oyunu oynayacak kadar yakınlardı. Pastamın yıldızlarla kaplandığını hayal ederek rüyaya daldım. Arkadaşlarım, renkli balonlarla süslediğim salonumuzda, çılgınca dans ediyorlardı. Akrabalarımız pastaları, kekleri ve börekleri iştahla yiyorlardı. Mahalledeki tanımadığım çocuklar bile bayram sabahı gibi özenli giyinmişlerdi. Tek bir şey eksikti partide. Ben yoktum!
“Ama bu benim doğum günümdü!” diyerek korkuyla uyandım. Partiyi kaçırmadığıma sevinerek kalktım yataktan. Doğum günüme daha iki gün vardı. Yani Dünya iki kez daha kendi etrafında dönecekti.
İkinci gün, akşam yemeğinde havuçlu pilavımı hızlıca yedikten sonra giyeceğim kıyafetlerimi seçtim. Şeker gibi kokan mavi elbisemin altına renkli benekli çoraplarımı hazırladım. Saçlarımı iki yandan toplaması için annemden söz aldım. Herkes “İyi ki doğdun Çiçek!” derken en güzel ben olmalıydım. Çünkü bu benim doğum günüm.
Ay gökyüzüne yerleştiğinde anneme ve babama uzaktan öpücük yollayarak gecenin bir an önce bitmesi için odama koştum. Minik taburemin üstüne çıkarak, dev gibi uzadım ve ışığımı kapattım. Bulutlar kadar yumuşak yastığıma başımı koydum. Güneşin gelmesine daha çok vardı. Uykuya dalmadan dilimle sallanan dişime yoklama aldım. Yerinde duruyordu. Kulaklarım içimden gelen sesi duydu.
“Eyvah! Elbisenin altına ev ayakkabıların hiç yakışmaz.”
Yataktan fırladığım gibi dışarı koştum, ayakkabılarımı elime aldım ve altını bembeyaz olana dek ıslak mendille sildim. Bir sürü ıslak mendil kullandığımı gören babam gülümsedi. Onun yardımıyla büyük bir bezden destek aldık. Şimdi daha güzel olacaktım. Çünkü bu benim doğum günüm.
Sabah, geceyi paylaştığım sıcacık pijamalarımı çıkardım. Okul formamı giydim. Öğretmenim gezegenleri anlattı. Bütün arkadaşlarım yeni öğrendiğimiz bilgilere hayran oldular. Güneşin bir yıldız olduğunu öğrendiğimizde hepimizin ağzı şaşkınlıktan açık kaldı.
Okul çıkışında babamın arabasına bindim ve parti süsleri almaya gittik. Her şeyi gezegenlerle ilgili seçtim. Duvarın üstüne kocaman bir roket asacağım ve altındaki ateşiyle “İyi ki Doğdun” yazacak. Tek kişilik koltukların üzerinde duracak olan, uçan astronot balonlar da partiye davetli. Bir avizeden diğerine uzanan yıldızlar tavanda parlarken biz dünya şeklindeki topu elden ele dolaştıracağız. Herkes mutlu olacak. En çok da ben. Çünkü bu benim doğum günüm.
Gecenin karanlığı geldiğinde, koşarak yatağıma girdim. Uyandığımda üçüncü gün başlayacaktı. Öyle sabırsızlandım ki sürekli tuvalete gitmekten uykuya dalamadım. Ama gecenin bitmesi, doğum günü sabahımın gelmesi için uyumalıydım ve ben de harika bir fikir buldum. Bütün gece uyumuş numarası yaparak kıpırdamadan yatağımda yattım. Dilim hariç. Sürekli sallanan dişimi dürtüyordum. Güneş ilk hediyem olarak doğduğunda, ay uyuma numarası yaptığımı anlamadan sessizce gitti. Anlamış olsa da bana kırılmamıştır çünkü bugün benim doğum günüm!
Sabah çikolatalı kek kokusuyla yatağımdan kalktım. Siyah mermerli mutfağımızda güller açmıştı. Fırının sıcaklığı içime doldu. Kendimi hiç bu kadar etkilenmiş görmemiştim. Müzelerde bulunan heykeller gibi dondum kaldım. Salonun süsleri, annemin kurabiyeleri ve giyeceğim kıyafetler masallardaki kadar muhteşemdi. Bugün hiç saat çalışmasın, zaman ilerlemesin, gün bitmesin istedim. Bir yandan da kapı çalsın arkadaşlarım gelsin diye heyecandan tavşan gibi zıpladım. Çünkü büyük gün geldi. Bugün benim doğum günüm!
Ev bir anda kalabalıklaştı. Kuş sesi çıkaran kapı zilimiz çaldıkça içimdeki kelebekler uçuşuyordu. Hayal ettiğimden daha kalabalık, süslü ve keyifliydi. Sallanan dişimi bile unutmuştum mutluluktan. Bir anda ışıklar kapandı. İki katlı mor pastam, ateş topu gibi yanan beş mumla birlikte burnumun ucuna geldi. Ellerimi kalbimde birleştirip tüm gücümle üfledim. Altı yaşında olmak, mumları aynı anda söndürebilmeyi gerektirirdi.
Annem, üstünde şekeri en bol kısımdan bir dilim verdi. Şekerler ağzımın içinde tura çıkmışken dilim, trafik polisi olmuştu. Emniyet kemerini takmayan dişimi arıyordu ağzımın içinde. Bir o yana bir bu yana derken birbirine karışmış pastayı tabağıma çıkarttım. Yemeden önce mükemmel görünen lokmam, ağzımdan çıktığında kimsenin hoşuna gitmedi. Herkesin bana baktığını görsem de parmaklarımla dişimi aradım. Günlerdir sallanan dişim yerini terk etmek için doğum günümü seçmişti. Mutluluğum balon gibi patlamış, parmaklarımın her yeri krema olmuştu. Ağlamaya başladım. En önde duran dişim hem ağzımda hem tabağımda yoktu. Benim doğum günümde ben dişsizdim. Kafamı kaldırdığımda büyümüş gözler, şaşkın ağızlar ve ekşimiş suratlar gördüm. Utancımdan deve kuşu gibi kafamı toprağa gömmek istedim.
Koşarak en güvenli alanıma gittim. Odamın kapısını sert bir sesle kapattım. Kimseyi görmek istemeyecek kadar üzgündüm. Günümü mahvettiğim için kendime kızıyordum. Bir fil kadar büyük olan mutluluğum fare kadar kalmıştı. Onun, bunun, şunun değil benim doğum günümdü ve ben nesli tükenmekte olan bir canlı kadar yalnızdım.
Odamın kapısı yavaşça açıldı. Kendimi saklamak için yatağın arkasına geçtim. Arkadaşlarım beni böyle görsün istemiyordum. Kimin geldiğini öğrenmek için eğilip yatağın altından baktım. İçeri giren, bembeyaz hediye paketlerimden biriyle yapılmış bir kâğıt uçaktı. Karanlığıma süzülürken turuncu kurdeleden saçları olan peri kuklası, içimdeki güneşin doğmasına sebep oldu. Dağ gibi yükselen duygularımın tam ortasına iniş yapan kâğıt uçağa yaklaştım. Dişlerimin arasındaki boşluğu unutarak gülümsemeye başlamıştım. Çünkü en sevdiğim şemsiye çikolatanın yanlarından yıldız süsleri sarkıyordu ve aralarında ip ile tutturulmuş kaçak dişim vardı. Dilimi artık olmayan dişimin boşluğunda gezdirdim. Avcumun içinde tuttuğum eski yaşımın parçasıyla salona koştum.
İçeri girdiğimde herkes “İyi ki doğdun Çiçek!” diyerek bağırdı. Kendimi çok değerli hissettim. Her halimle beni seven arkadaşlarım, beni sarılma yağmuruna tuttular. Çünkü bugün benim doğum günümdü.
Dişimin boşluğu, yeni yaşıma yeşil ışık yaktı. Yola devam edebilirdim. Ailemle, arkadaşlarımla ve hissettiğim tüm duygularla, güzel günlere doğru büyüyordum.
*Bu etkinlik Betül Çakıroğlu tarafından hazırlanmıştır.
KONU: Doğum günü heyecanı
TEMA: Doğum günü.
ANAHTAR KELİMELER: Doğum günü, heyecan, plan, sürpriz
KIPIR KIPIR DÜŞÜNCELER:
Doğum gününüz için ne hazırlıklar yaparsınız?
Bir şeyi beklediğinizde neden zaman daha yavaş akar? Düşünelim.
En sevdiğiniz pasta nedir? Kendinize bir doğum günü pastası yapsanız nasıl olur? Şekli, rengi, malzemesi… Hadi bir pasta yapalım.
İlk dişiniz ne zaman düşmüştü hatırlıyor musunuz? Dişiniz düştüğünde ne hissettiniz?
Heyecanlanınca uykunuz kaçar mı? Peki uyumak için neler yaparsınız?
En sevdiğiniz parti süsü nedir? Neden?
KIPIRDATAN ETKİNLİKLER:
Doğum gününüz için arkadaşlarınıza bir davetiye hazırlayalım mı? Ne dersiniz?
Bir dahaki doğum gününüz için bir tema seçin. Buna uygun parti süslerinin hangilerini evde yapabilirsiniz araştırın. Balonlar, kâğıt süsler ve daha fazlası için internette gezinebilirsiniz.
Güneş sistemimizde kaç gezegen var? İsimleri neler? Bunlar hakkında araştırma yapalım ve gezegenleri daha yakından tanıyalım mı?
Doğum gününüzle ilgili hangi ay olduğunu soran bir bilmece yazabilir misiniz?
Bu öykünün resmini siz nasıl çizersiniz? Boyaları elinize alın ve çizmeye başlayın.
Öykünün resmini inceleyin ve yeni bir doğum günü öyküsü yazın.
Bir çocuğun tatlış yeni yaş heyecanı. Tuğçe, Beste ve Betül emeklerinize sağlık.😍