top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıAslı Pakkan

SUÇLUYU BULDUK


Resimleyen: Ecem EKER

“Kimse sevmese de ben severim sizi küçük dostlarım,” diye geçirdim içimden. Sonra

babaannemin kabin boyu valizine koyup dolabın arkasına hızlıca sakladım onları. Annemin ayak sesiyle kendimi yatağıma atıp uyuyormuş gibi yaptım. Çünkü bir yaramazlığın tek

şüphelisiyseniz, odanıza kapı vurulmadan girilebilir! Annem de, babaanemin kaybolan

çantasının izini sürüyordu. Ama günün birinde küçük valizin üç sevimli fareye yuva olacağını

kimse bilemezdi. Farelerden iğrenen ve korkan bir annenin, korkusuz ve zeki çocuğu olarak

bunu da bir tek ben akıl edebilmiştim ya... Kendimle gurur duyuyordum.

Bizim site halkı tam bir hayvanseverdir. Kendi aralarında kedi ve köpek besleyenler

olarak ikiye ayrılsalar da sonuçta hayvan severdirler işte. Gülseren Teyze, Necla’nın

doğumundan sonra onu hiç yalnız bırakmamıştır örneğin.

“Necla” kim mi? Annesi tekir, babası sarman olan bir kedi. Üstelik delidolu, meraklı,

ağaçların tepesinde gezen, benim gibi sosis ve patates kızartması seven bir kedi.

Yalnız yaşayan Gülseren Teyze’nin torunları gelip gittikten sonra, Necla’nın midesinde

bir bayram havası eser. Çocuklar geliyor diye yapılan sosis, köfte-patates, bol soslu

makarnalardan arta kalanları yemek Necla’ya düşer. Gülseren Teyze, kaşla göz arasında

penceresinin altına döktüğü bu nimetler yüzünden site yönetimi ile papaz olmayı da göze alan cesur bir “kedisever”dir.

Sitede, Necla’nın hiç sevmediği, her fırsatta tırnaklarını gösterdiği bir de köpeğimiz

“Kargo” var. Site sakinleri her fırsatta Necla ve Kargo için ikiye bölünürler.

Kargo çok mu havladı, Necla ortalarda yoktur ve Necla’dan iyisi de yoktur. Necla daha

asildir örneğin. Kargo gibi sevgi dilenmez. Oysa insanın bile bazen canı daha fazla ilgi çekmez mi? Annemin, babamın veya en yakın arkadaşımın yanına sokulup sevgiyi paylaşıyorsam dilenci miyim?

Sırf kedileri ve köpekleri birbiriyle yarıştırdıkları için Gülseren Teyze ve Sümbül

Teyze’nin aynı bankta yan yana oturamayışları da pek gülünçtür. Birisi, Necla’nın ortadan yok oluşlarını ve canı istediği zaman ortaya çıkışlarını öve öve bitiremez, diğeri ise dizinin dibinden ayrılmayan duygusal ve sadık Kargo’ya tutkundur.

Benim şu an düşündüğüm tek şey ise farelerim! Eyvah! Şekerler valizde tıkılı kaldılar!

Hah! Tamam, annemle babaannem çarşıya çıkmışlar. Farelerime özgürlük! Valizi

açmamla, pis bir koku yayılmasın mı! Valizlerde özel tuvalet yok tabi ki! İhtiyaçlarını nerede

gidersinler? Batırmışlar içini! Şimdi hayvancağızlara eziyet ettim diye mi üzüleyim yoksa

babaannemin valizine mi? Fermuarını çeker çekmez, Pot, Po ve Ri, ipi kopan boncuklar gibi

dağıldılar. Bir daha kimbilir nerede karşılaşacaktık?

Kedinin fare ile oynadığı gibi farelerim de benimle oynuyorlardı. Sanki evdekiler için

görünmezdiler de yakalandı yakalanacaklar diye endişelenen bendim. Hayvan sever dolu bir

sitede farelerden bu kadar tiksinmek de pek garip değil miydi? İnsanların yalnızca iki çeşit

hayvana sempati beslemesi, koskoca ülkede yalnızca iki futbol takımı arasında karşılaşma

yapılması kadar sıkıcıydı aslında.

Oturduğumuz sitede binbir çeşit kedi köpeğin değişik değişik sahipleri vardır. Bence,

zavallı hayvanlar bir seçime gitselerdi hiçbiri, şimdiki sahiplerini seçmezdi. Alt çaprazımızdaki, havlamaktan sesi çatallaşmış Lokum, haftanın nerdeyse beş gününü yalnız geçireceğini bilse, eminim Şirin Abla’ya tekmeyi basardı! Zavallıcık, uzunluktan yoluklaşmış tüyleri, havlamaktan salyalanmış çenesi ile bütün gün Şirin Abla’nın yolunu gözler.

Peki ya sabahları okula giderken asansörde karşılaştığımız, annemin dediğine göre boya küpüne batıp çıkmış Cansu Abla’nın köpeği Gofret’in çilesi? Her seferinde annem “Sizinkisi yine ağlıyordu Cansucum” derken, kızcağızın şaşkınlığına ne demeli? Asansörden inip arabaya yürüyene dek annemin,

“İyi ki bir köpeğimiz yok Bartucuğum! Görüyor musun, ne kadar sorumluluk isteyen bir

iş? Ay ben kendime zor bakıyorum! Bir de tüyü, veteriner masrafı, çişi kakası var! ” söylenişini dinliyordum. Artık annemin bu sözlerini duyunca boncuk gibi dağılan farelerimi anımsıyor ve gülümsüyorum.

O Pazar, sitede hummalı bir temizlik başlamıştı. Arka bahçeye sandalyeler taşınıyor,

tozları alınıyordu. Site başkanı olan annem, bahçıvandan gül ve lavanta demetleri hazırlamasını istemişti. Nuri Amca da iyice açmış gülleri ve büyümüş lavantaları kesip kavanozlara yerleştirmişti. Site yönetim toplantısı hazırlıkları bittiğinde, annem son kontrolleri yapıyordu.

Oturulacak sandalyeleri, kullanılacak tükenmez kalemleri, dağıtılacak gündem maddeleri kitapçığını sayma görevi de doğal olarak matematik bilgisi en taze olan bendenize aitti.

Saat geldiğinde herkes oradaydı. Site toplantıları her yıl düzenli olarak yapılıyordu ancak bu yılki biraz daha erken bir zamana alınmıştı. Sitedeki hayvan severlerin özel isteği üzerine toplanmıştık aslında. Gelkuçukuçuspor ile Gelpisipisispor’un amansız karşılaşması olacak gibi hissediyordum. Annem ise her zamanki gibi hakemi olacaktı bu maçın.

Sitenin gelirleri, giderleri, denetçileri, yönetimi derken konu zurnanın zırt dediği yere

gelmişti. Ama bu kez maçın tarafları biraz değişmişti. Sapiensspor ile Gelkuçukuçuspor karşı

karşıyaydı.

Sapiensspor, sitede köpek dolaştırılmasından son derece rahatsızdı. Çimlerin biçilmesine, temizlenmesine, her gün sulanmasına çok para veriyorlarmış. Köpek gezdirildiğinde hem çimler eziliyormuş hem de hayvanlarının çişini, kakasını yaptırıyormuş insanlar. Aslında köpeklerin suçu yokmuş, sahipleri kakaları almıyorlarmış! O kakalara basıldıkça evlere mikrop taşınıyormuş, bebeklerini çimlere bırakamıyormuş anneler. Gözlerim ve kulaklarım kocaman olmuştu sanki gördüklerimden ve dinlediklerimden.

Gelkuçukuçuspor’un temsilcisi, ağır sıklet şampiyonu görünümünde, bir bölgenin

kozmetik satış müdürü Tomris Teyze’ydi. Sapiensspor’un temsilcisi ise tabi ki annemdi. Süslü

Cansu Abla ise Tomris teyzenin yardımcısıydı. Onun attığı topu Cansu Abla karşılıyor, tam gole gidecekken annem çelme takıyordu. Çok sinir olmuşlardı. Bir daha konuşmamlar, ay ben seni hiç böyle bilmezdimler, hayvan düşmanı seniler, neler de neler...

Maçın sonunda Sapiensspor kazandı ve olan zavallı köpeklere oldu.

Sitede köpeğini dolaştırırken kimin kakayı poşetle almadığı bulunamadığı için

“Lütfen köpeklerinizi sitede dolaştırmayınız” levhalarının konulmasına karar verildi.

O akşam, babaannem kendini “Sevimli Patiler” adlı bir sohbet grubunun içinde

buluverdi. Sitede görüştüğü kişilerden köpeği olanların referansı ile eklenmişti herhalde bu

seçkin gruba. Grubu kuran Tomris Teyze’ydi. Kapı komşusunu, kahveye çağırdığı arkadaşlarını, hayvan sever olduğunu düşündüğü veya kendisine destek olacağına emin olduğu insanları da eklemişti. Arada babaannem de kaynamıştı.

Babaannem “Toruuun gel hele!” diye odasına çağırdı o gece beni. Uflaya puflaya gittim.

“Roblox oynuyorum, ne oldu çabuk söyle!” diye kadıncağıza mırın kırın ettim.

“Ay! Hadi nazlanma da anlatıver bana ne yazmışlar? Nasıl okuyacağım bu mesajları?”

diye telefonu elime tutuşturdu.

Babaanneme, telefonun menüsünden grubu açmayı, mesajlarıokumayı öğrettim. Grubu açar açmaz önüne bir kaka fotoğrafı düşmesin mi?

“Iyyy! Ne kadar tiskinç!” diye bağırdı babaannem.

Kahkahamı tutamadım ve “Tiskinç değil babaanne... Tiksinç, tiksinç!” dedim kulağına

yaklaşarak. Bir yandan da annemin duymaması için alçak sesle konuşuyordum.

“Nedir bu? Çimenin ortasında...” diye sordu babaannem.

“Kaka işte” dedim.

“Terbiyesiz seni!” diye bağırdı babaannem.

“Fotoğrafını çekip, kimin bu kaka diye soran onlar... Ben neden terbiyesiz oluyorum?”

derken yavaşça kapıya yönelmiştim. Sonra da “Telefon biplerse çağır beni. Yeni mesajları

okurum sana” dedim ve odadan çıktım.

Babaannem “Sevimli Patiler” grubuna girdiğinden beri çok eğleniyordum. Köpek

sahipleri, site toplantısında patili dostlar için alınan kararları protesto etmeye başlamışlardı. Bunu yaparken de insanları zan altında bırakmayı ihmal etmeyen ilginç bir topluluktu. Grubun bir yöneticisi, birkaç da alkışlayıcısı vardı. Köpeklerini bahçede gezdiriyorlar ama kakalarını poşete koyuyorlardı. Çişi kokmasın diye de üstüne dökmek için pet şişede su taşıyorlardı. Bu dâhiyane fikri gruptaki sohbet sırasında bulmuşlardı.

Yaşananlar o denli komikti ki artık ben de takip etmeye başlamıştım grubu. Babaannemin çağırmasını beklemeden canım sıkıldığında yanına gidiyor, izin alıp grubun mesajlarını okuyup gülüyordum bol bol. Bulunan her kakanın fotoğrafı gruba atılıyor, bunu yapan içerden biri ise diye bir fırça çekiliyordu genele. Bazen bir reklam izliyorduk, bazen de hiç alakası olmayan, tanımadığımız insanların nerede ne yaptığını gösteren fotoğraflara bakıyorduk.

“Sevimli Patiler” sohbet grubu ara sıra da “Kayıp Eşya Bürosu”na dönüşüveriyordu.

Köpeği gezdirirken bir küpe, aşağı düşmüş bir çorap teki veya iyi durumda bir sardunya çiçeği dalı için de yazıyordu teyzeler.

Günler geçerken, sitenin çeşitli yerlerinde bulunan kakaları kimin yaptığı ortaya

çıkmadığı için Tomris Teyze küplere biniyordu. Sanki kimsenin bilmediği bir dilde

konuşuyordu. Azarlıyor, sorguya çekiyor, tehdit ediyordu. Her seferinde babaannemi zor tuttum gruptan çıkmaması için. Dur bakalım daha neler olacak, diye ikna ettim. Taaa ki kocaman bir kakanın fotoğrafının gruba bomba gibi düştüğü o güne dek.

“Vallahi ayıp oluyor artık! Kızmaya başlıyorum!” diye bir giriş yaptı Tomris Teyze.

Saat daha sabahın sekiziydi. Tomris Teyze tarafından yazılan bir mesaj, gruptakilere

yavaş yavaş ulaşıyordu. Öğlene dek bir sessizlik oldu. Belli ki herkes ya işiyle meşguldü ya da büsbüyük kakanın izini sürüyordu. Suçlu aramaya o denli odaklanmışlardı ki büyük bir kakanın köpekten başka bir hayvana ait olabileceği kimsenin aklına gelmiyordu.

Öğleden sonra basket sahasında oynarken Tostos, sahanın kenarına kocaman bir kaka

bırakıverdi. Hemen fotoğrafını çektim. Fotoğrafı büyüttüm, inceledim. Gruba atılan kaka

fotoğrafına çok benziyordu. Sinirden sesli gülmeye başladım ve Tostos’u kaçırdım. Bodur

bacakları ile hızlıca uzaklaştı yanımdan. Gözümle görmüştüm görmesine ama internetten de

sağlamasını yapmak istedim. Kaplumbağa kakaları arasında gezindim. Ve gerçekten de bu

kocaman kakanın bir kaplumbağaya ait olabileceğine inandım.

Eve gelip durumu anneme anlattığımda, kadıncağız gülme krizine girdi.

“Hiç işleri yok mu bu insanların yahu? Bir kakanın peşine düşmek de ne demek?”

diyerek gruptaki mesajlara bakmaya başladı. “Cık cık cık” sesleriyle okuyordu.

“Bir yanıt yaz da sustur şu bilmiş kadını, yoksa ben susturacağım,” dedi ve sinirle

telefonu elime tutuşturdu.

Önce güzel bir giriş yazdım, biraz övgü dolu sözler kullandım.

“Merhaba herkese. Ben Bartu. Site yöneticisi Damla Hanım’ın oğluyum. Yanlışlıkla

babaannemi de bu gruba eklemişsiniz. Biz çok eğlendik. Evde hiç hayvanım yok, üç faremden başka, ama sayenizde köpekler hakkında epey bilgilendim.

Son gönderdiğiniz iki büyük kaka fotoğrafından da kamplumbağalarla ilgili bilgiler

edinmeye başladım. Çünkü gönderdiğiniz kakanın sahibi Tostos'muş. Ne ilginç değil mi?

Elimden biraz büyük bir kara kaplumbağasının bu kadar büyük kakası olması şaşırtıcı, ama onun kime ait olduğunu aramak da bir o kadar heyecan vericiydi.

"İzninizle şimdi babaannemi gruptan çıkarıyorum. Bahçemizde huzur ve barış içinde

yaşayan hayvanlarımız gibi bütün site sakinlerinin de birbiriyle aynı şekilde komşuluk yapmasını diliyorum. Hoşça kalın,” deyip gönder tuşuna bastım.

Mesajın gidişini izlerken, birden babaannemin odasından bir çığlık geldi. “Aaaayyyy!

Amaaaan! Tutun beni, bayılacağıııım!”

Odaya koştuğumda, bir de ne göreyim! Pot, Po ve Ri babaannemin küçük valizinde köşe kapmaca oynamıyorlar mı?

Sandalyenin üstüne sıçradım ve yalancıktan bağırıp çağırmaya başladım.

“İn ordan aşağı, dalgacı seni! Hep senin marifetin bunlar!” diyen babaannemle odada

kovalamaca oynamaya başladık. Annem ise kenardaki sandalyeye yığılmış “Ben nasıl bir yere düştüm?” der gibi ellerini açmış tavana bakıyordu.

Hızlı geçen bir kaç gün yaşamıştık. Onları yatıştırmak için çok çaba harcamam gerekti.

Sonuçta ne mi oldu?

Farelerimden tabi ki vazgeçmedim. Valizi, farelere ev yaptık, balkona yerleştirdik.

Babaannem ise onca hayvan muhabbetinden sonra bir köpeğin insanı olmak istedi ve

barınaktan bir köpek sahiplendik. Adını “Baston” koyduk. Artık, “Baston” ile sitede günlük

yürüyüşlerini yapıyor.

Tostos’u mu merak ettiniz?

Hâlâ büyük kakalara rastlıyorsak, buralarda bir yerlerdedir. Bırakın lütfen, keyfine

baksın. Ben çantamda ya da cebimde onun için poşetler taşıyorum çünkü.


ETKİNLİK


Bu etkinlik Nilüfer Dinç Demirok tarafından hazırlanmıştır.

KONU: Bir çocuk, sevdiği üç fareyi saklar ve site yaşamında hayvanlar arasında

komik ve düşündürücü olaylar yaşanır. Çocuk, komşularının hayvanlarla ilgili komik ve

karmaşık ilişkilerini gözlemler ve kendi küçük hayvanlarına olan sevgisi ve sorumluluğuyla

hikâye boyunca çeşitli durumlarla başa çıkar.

TEMA: Hikâye, hayvan sevgisi ve hayvanlarla yaşam, sorumluluk ve merhamet,

komşuluk ilişkileri, farklılıkların kabulü ve eğlence dolu çocukluk maceralarını işler.

ANAHTAR KELİMELER: Fareler, Kedi, Köpek, Kaplumbağa, Hayvanseverlik, Site

yaşamı, Komşuluk, Sorumluluk, Eğlence, Komiklik, Merak, Çocukluk

KIPIR KIPIR DÜŞÜNCELER: 

1. Bartu’nun farelerini sakladığı yer neresiydi ve farelerine nasıl davranıyordu?

2. Gülseren Teyze ve Sümbül Teyze neden sık sık tartışıyorlardı? Onların

hayvanlarıyla ilgili farklı görüşleri nelerdi?

3.Bartu, basket sahasında bulunan kakanın kime ait olduğunu nasıl anladı? Bununla

ilgili gruba nasıl bir mesaj yazdı?

4.Hikâyenin sonunda Bartu’nun ailesi hangi hayvanı sahiplendi?

5. Tüm yaşananlar Bartu’ya hayvan sevgisi ve sorumluluk hakkında ne öğretti?


KIPIRDATAN ETKİNLİKLER:

1. Hayvanların Dünyasını Keşfediyoruz: Hepinizin çok sevdiği hayvanlar var, değil

mi? Şimdi bu sevgimizi güzel bir posterle anlatacağız. Öncelikle, posterinizde yer almak

üzere bir hayvan seçin. Bu hayvan, hikâyede geçen fareler, kedi, köpek ya da sizin sevdiğiniz

herhangi bir hayvan olabilir. Hayvanınızı seçtikten sonra, bu hayvan hakkında neler

biliyorsunuz bir düşünün. Nerede yaşar? Ne yer? Ona nasıl bakarız? Şimdi, poster

kağıtlarınızı alın ve seçtiğiniz hayvanın resmini çizin. İsterseniz dergilerden veya gazetelerden

resimler kesip yapıştırabilirsiniz. Resminizi renklendirin ve süsleyin. Posterinizin ne kadar

renkli ve dikkat çekici olursa o kadar güzel olur. Hayvanınızın resmini çizdikten ve

süsledikten sonra, şimdi onun hakkında bazı bilgiler yazalım. Hayvanınızın adı ne? Nerede

yaşar? Ne yer? Ona nasıl bakarız? Bu bilgileri posterinize yazın. Posterinizi bitirdikten sonra,

hepimiz sırayla posterimizi sınıfa gösterip anlatalım. Herkes kendi hayvanını ve hakkında

neler öğrendiğini paylaşsın. Posterinizi sınıfa gösterirken, hayvanınıza nasıl iyi

bakabileceğinizi ve onunla ilgili ne öğrendiğinizi anlatın. Posterinizi anlattıktan sonra, hepsini

sınıfın duvarlarına veya koridordaki panoya asabilirsiniz. Böylece herkes hayvan sevginizi

görmüş olur.

2. Hayvan Figürleri ile Hikâye Anlatma: Haydi gel, evdeki veya okuldaki hayvan

figürlerini kullanalım. Bir hayvan seç ve bu hayvan hakkında bir hikâye oluşturmaya

başlayalım. Bu hayvan hikayemizin kahramanı olacak. Hayvanını seçtikten sonra, onunla

ilgili neler bildiğini düşün. Nerede yaşar? Ne yer? Ona nasıl bakarız? Şimdi, seçtiğin hayvanla

ilgili kısa bir hikâye düşün. Bu hayvanının başından nasıl bir macera geçmiş olabilir ya da bu

hayvan günlük hayatını anlatabilirsin. Hikayeni arkadaşlarına veya ailene anlatmadan önce,

bir iki dakika sessizce düşün ve aklında canlandır. İstersen yanındaki arkadaşınla hikayeni

paylaş bakalım beğenecek mi? Seçtiğin hayvanı, ona nasıl bakmamız gerektiğini ve onunla

ilgili neler bildiğini sınıf arkadaşlarınla veya ailenle paylaşır mısın? 

3. Kelime Bulutu Oluşturma: Bu etkinlik için bilgisayar veya tablet ayrıca internet

bağlantısı gerekli. Hayvanlarla ilgili öğrendiğimiz kelimelerden bir kelime bulutu

oluşturmaya ne dersin?  Öncelikle, her biriniz hayvanlarla ilgili 5 kelime düşünün ve yazın.

Bu kelimeler hayvan isimleri, onların yaşadığı yerler, yedikleri yiyecekler veya onlarla ilgili

başka şeyler olabilir. Oluşturacağımız kelime bulutu sayesinde en çok kullandığımız

kelimeleri görsel olarak görebileceğiz. Örneğin: kedi, köpek, fare, kaplumbağa, bahçe, mama,

yuva, su, oyun. Şimdi herkes yazdığı kelimeleri okusun. Bir arkadaşımız ise kelimeleri

tahtaya yazsın. Tahtaya yazdığımız kelimeleri bir liste haline getireceğiz ve bu listeyi kelime

bulutumuzda kullanacağız. Şimdi bilgisayarlarınızı açın ve Tagul veya WordArt sitesine gidin.

Yeni bir kelime bulutu oluşturmak için 'Create Now' veya 'Başla' butonuna tıklayın. Tahtadaki

kelimeleri belirtilen alanlara yazın. Her kelimenin ne kadar önemli olduğunu belirlemek için

bazılarını daha büyük yapabiliriz. Renkleri, yazı tiplerini ve şekilleri seçerek kelime

bulutumuzu daha güzel hale getirebiliriz. Kelime bulutlarımızı tamamladıktan sonra, herkes

sırayla kendi bulutunu sınıfa göstersin ve hangi kelimeleri neden kullandığını, neden bu

kelimeleri seçtiğini anlatsın. Kelime bulutlarını yazıcıdan çıkarıp sınıfın duvarlarına veya

panoya asabilirsin. Böylece hayvanlarla ilgili öğrendiğimiz tüm kelimeleri bir arada

görebiliriz.

44 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


bottom of page