top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıZarife Açıkel

saf tepe'nin köprüsü

Güncelleme tarihi: 18 Eki


Resimleyen : Beste Örge SAĞLAM

Gezdiğim yerlerde, 

Şehirlerde ülkelerde,

Dağlarda tepelerde, 

Neler gördüm neler... 

Bir incir kurdu, zürafayı yuttu.

Yanına kartal kondu.

Tutundu incir kurdu,

Koca kanatlının pençesine.  

Gökkuşağından geçtiler.

 Kaf dağına uçtular.

          

Bir varmış, iki yokmuş; okuyan az, harf çokmuş. Evvel zaman dışında, kalbur saman içinde, uzağın yakınında, görünenin çok ötesinde bir köy varmış. Orada meraklı mı meraklı bir çocuk yaşarmış. Kimsenin yanıtını bilmediği sorular dilinden dökülür, sokaklara çıkar, her şeyi araştırırmış. Masal dinlemeyi de severmiş ninesinden. Anası okşarmış yelesinden. Hazinesiymiş ailesinin. Oturunca babacığının omuzlarına, eli dokunurmuş bulutlara. Uzanabilirmiş ağaçların en yüksekteki yemişlerine. 

O köyde, insanların yaraları sözden, karaları gözden ibaretmiş. Karşılıksız sevgiden yapılmış herkesin kalbi. Mutluluk çiçekleri açarmış tepelerinde. Umut yağarmış göklerinden. İyilik akarmış derelerinden. Sağlık çıkarmış kuyularından. Öfke yanardağda toplanır, ateşi güneşe yollanırmış. Ne yöneten, ne yönetilen... Ne mahkeme, ne şikâyet olur, ne de dava görülürmüş.

Şimdi soruyorsunuz bu yer nerede?

Kaf dağının üç adım ötesinde, Saf Tepe ülkesinde.

Onlar böyle yaşayadursunlar, ganimetlere düşkün bir kral haberdar olmuş bu topraklardan.

“Tam bana göre. Benim olmalı bu yer. Cevherleri yedi kuşak torunlarıma yeter,” demiş.

Komutanlarına görev vermiş. Orduları düşmüş yola. Kaf dağını bir çırpıda aşmışlar. Otuz iki başlı ejderhayı yenip Saf Tepe’nin sınırına ulaşmışlar. 

Karşılarına çıkmış bir kapı! 

Üstünde bir yazı: 

“Karşılıksız seven açabilir.” 

Ne kadar asker, komutan varsa kapıyı açmayı denemiş. Ama kimse içeri girememiş. Nice yollar denemişler. Saklanıp beklemişler. Ta ki kucağında bebekle gezinen kadını görene dek.  Peki ne işi  mi varmış burada onun? Onu da artık siz bulun. 

Kadıncağız geçerken eşikten, askerler tutmuş kapının kanatlarından. Ardından içeri doluşmuşlar. Saf Tepe  ülkesinin  insanları tanışmış böylece  kralın adamlarıyla. Hiçbir şey eskisi gibi olmamış o günden  sonra.  Önce kara gözlülerle mavi gözlüleri birbirlerine düşürmüş askerler.  Saflar uzlaşamayıp kavga ededursun, onlar ülkedeki değerli madenlere üşüşmüşler.  Çalmışlar cevherleri kolayca, Saf Tepeliler kavgadaymış o sıra.  

Size uygarlığı getireceğiz demişler. Köprünün ayaklarını yine Saf Tepelilere ördürmüşler.   

  “Ürettiğiniz her şeyin yarısı kral için,” demişler. “Kalanın da yarısı köprünün  onarımına... Eğer geçerseniz siz de üstünden, ücretini vereceksiniz cebinizden.”

Saf Tepeliler askerlere saf saf bakmışlar, bakıp bakıp kanmışlar. Bilinmez kaç nesil zaman geçmiş, geçmiş de inançları bitmemiş.


Günlerden bir gün… Masal seven bir çocuk,  sınırı geçip kralın ülkesine ulaşmış. Geçiş ücretine avucundaki para yetmemiş, pabuçlarını köprünün bekçilerine rehin bırakmış. Kendi yalınayakken yaşanan saltanata şaşmış.  Geri dönebilmek için yıllarca çalışması gerekli olacakmış. 

Sokaklarda yatmış günlerce. Sonra meyve sebze halinde hamallık yapmış. Çalışkanlığını gören bir manav, oncağızı dükkânına çırak olarak almış. Adamın çocuktan  dört yaş büyük bir kızı varmış. Arkadaş olmuş iki çocuk, büyümüşler birlikte. İpek’miş kızın adı. Kitaplarını paylaşır, hayallerini konuşurmuş masal seven çocukla. Birlikte okumuş, öğrenmişler dünyadaki pek çok şeyi. Düzenlerin değişebildiğini. Oğlan karar vermiş dönmeye, Saf Tepe ülkesine. İpek de onun yaşadığı yerleri görebilmek için, annesinden babasından izin alıp tutmuş elini. Koyulmuşlar yola. Az gitmişler uz gitmişler. Ağaç dalı kadar yol gidememişler. İyi yürekli bir kartalın kanatlarına binip Kaf dağında inmişler.

Neler  neler görmüşler… 

Ölçmüşler; üç  adım ötesi bile çok uzakmış. Üstelik yer yer tuzakmış.

Sudan köprüler. Karanlık tüneller. Ateşten labirentler, buzdan kayalar... 

Buzlara tuz döküp çözmüşler. Eriyen  buzları akıtmışlar ateş yollarına. Labirenti tünele itmişler. Tüneli su köprüsünün üstüne bindirmişler. Bir de bakmışlar ki yanlarında yedi kanatlı kartal! Havalanmışlar sırtında. Kim bilir ne kadar  zaman uçmuşlar. Onlar inince memleketlerine, bir süre sonra başlamış düzen değişmeye. Çünkü heybeleri milyonlarca kitapla doluymuş. Dağıtmışlar hepsini, beklemişler gerisini. 

  Bilgi yayıldıkça zihinlere, bir aydınlık gelmiş ülkenin üzerine. Kitaplar herkesin elinde, kimi cepte, kimi masalarının üzerinde. Her yerde ama her yerde! 

Çok mu şaşırdın? Gerçek olamaz mı sanıyorsun?

Şöyle bir bak çevrene. Okuyanla okumayan bir mi? Sizin evde de var ya herkesin elinde. Kara ince dikdörtgen prizması şeklinde. Kitaptır o, doğru kullanmayı bilene, en şahane kütüphane.

Gökten…

Dur dur bitirme masalı hemen. 

Çocuklar ne oldu sonunda, bana onu de. 

Masal seven çocukla İpek, Saf Tepe  ülkesinde okumaya, eğitim görmeye devam etmişler. Hep inanmışlar karşılıksız sevgiye, iyilikle bilginin gücüne. İnsanın ve düzenin değişimine. 

Onlar ermiş muradına, biz diyelim,

“KİTAPLARIN GÜCÜ ADINA!”


Bu etkinlik Tuğçe Sarsılmaz Kökten tarafından hazırlamıştır.


KONU: Bilgiyi, iyilik için kullanmak ve etrafa bu bilgiyi, iyilikle yaymak toplumların daha huzurlu yaşamasına sebep olur.

TEMA: Bilgi ve iyilik her kapıyı açan bir anahtardır.

ANAHTAR KELİMELER: Kitap, masal, bilgi, iyilik, destan, kurtuluş, tekerleme, özgürlük, sevgi.


KIPIR KIPIR DÜŞÜNCELER: 

1. Masal seven çocuk ve İpek, bilginin gücüne inanmasaydı, Saf Tepe Köyü’nde hayat nasıl olurdu?

2. Siz hayatınızda kötü olduğunu düşündüğünüz bir şeyi, iyilik ve bilgi ile düzeltmek için neler yapabilirsiniz?


KIPIRDATAN ETKİNLİKLER: 

1. Bu neyin anahtarı? Sınıfta bir ebe seçilir. Ebe sınıfın en uç köşesine konulan bir sandalyeye oturur. Anahtar ebenin oturduğu sandalyenin yanındadır. Geri kalan oyuncular ebeye en uzak olan noktaya konumlanır. Herkesin amacı, ebe görmeden anahtarı almaktır. Ebe gözlerini kapatır. Herkes sessiz ve yavaş ilerler. Ebe “Bu neyin anahtarı?” sözü ile gözlerini açtığında kimse kıpırdamaz. Kıpırdayan, ebeye yakalanan sıranın sonuna geçerek oyuna yeniden başlar. Bir kişi anahtarı aldığında, ebe sorar “Bu neyin anahtarı?”. Anahtarı alan kişi “Sevginin, bilginin, özgürlüğün, yardımın.” gibi anahtarı kullanmak istediği bir şey söyler. Anahtarı alan ebe olur. İkinci kez anahtarı alan oyuncu ebelik hakkını, ebe olmayan birine verir. Bu sırada “Bu neyin anahtarı?” sorusu sorulur.

2. Yeni ülke: Sınıf gruplara ayrılır. Ya da evde birkaç kişi, tek kişi bu etkinliği yapabilir. Her gruba verilen büyük bir kâğıda yeni bir ülke taslağı oluşturulur. Oluşturulacak ülkenin önemli bir anahtarı vardır. Bu anahtarın gücünü grup üyeleri belirler. Bir ülke için neler gerekli olduğu grup içinde konuşularak bir bayrak, bir marş, geleneksel yemekler, bayramlar, sokak hayatı gibi istenilen tüm detaylar belirtilir. Her grup kendi ülkesini tanıtan bir canlandırma yapar, ülkenin ismi belirlemek için izleyenlerden fikir istenir. Fikir birliği ile ülke ismi belirlenir.


3. Anahtar sergisi: Ülke ismi belirlenen gruplar ülke taslağı kağıtlarının arkasına büyük bir anahtar resmi çizerler. Oluşturdukları ülkeye ait olan bu anahtar, yaşadığımız düzende neyi değiştirmeye yardımcı olabilir? Herkes kendi fikrini belirten küçük resimleri çizilen anahtar resminin içine yapar ve tüm anahtarlar sınıfın bir köşesinde sergilenir.

62 görüntüleme3 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

3 comentarios


ELİF BÜLBÜL
ELİF BÜLBÜL
08 oct

Çok güzel bir masal ve çizimi şahane😀 Emeklere sağlık. Okuyanı ve seveni çok olsun.

Me gusta

sulbiyeyil
08 oct

Çok güzel bir masal çok güzel çizim, emeklerinize sağlık.

Me gusta

Kıpırtı Çocuk
Kıpırtı Çocuk
07 oct

Harika bir masal, harika bir çizim. Beste Örge yine küçük detaylarla dolu harika bir çizim yapmış. O çizimi de masal gibi okumak gerek. Daha iyi okuyabilmek için masaüstüne indirdim. Sevgili Zarife ve Beste, emeklerinize, fikrinize sağlık.

Me gusta
bottom of page