top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıDilek Yılmaz

MAVİ İNSAN MASALI

Güncelleme tarihi: 20 Mar 2023



Fincan içinde kuru kahve, otur yolcu hele bir dinle. Geçmiş zaman içinde, sen de on yıl, ben diyeyim yüz yıl önce. İnsanlar daha Mars’a çıkmamışken, evreni al basmamışken, ben daha portakalda vitamin, güneş gökyüzünde etaminken diye başladı bu masal. Birileri anlattı ben dinledim, dinledikçe büyülendim. Böyle olmuş mudur gerçekten? İnan ben de bilemedim.


Yıllar yıllar evvel, bize milyonlarca ışık yılı uzak bir gezegende mavi insanlar yaşarmış. Derilerinin rengi dışında tıpkı insana benzerlermiş. Bu mavi insanlar çok çalışkanlarmış, yorulmak nedir bilmez hiç durmadan güzel evler inşa ederlermiş. Tek bir kusurları varmış. Akıllarını kullanmaz, yaptıkları işlerin sonucunu düşünmeden hareket ederlermiş.


İnşaat dışında mavi insanların en iyi bildiği ikinci şey yavrulamakmış. Durmadan çoğalmışlar, çoğalmışlar… Koskoca gezegen sadece onlara aitmiş gibi davranmışlar. Oysa orada başka canlılar da yaşarmış. Gezegenlerinde bizim dünyamızdakine benzer, çok ama çok daha güzel bin bir ağaç bulunurmuş. Bu ağaçların dallarında, açtıkları zaman hiç solmayan çiçekler varmış. Ormandaki ağaçların lezzetli meyvelerini yiyen kişi daha bir gürbüz daha bir sağlıklı olurmuş. Tüm hastalıklara şifa olan sular akarmış derelerinden. Onların gökyüzü mor, denizleri sarıymış. Galaksinin hiçbir gezegeninde böyle bir güzellik yokmuş. Büyüleyici şarkılar söyleyen rengârenk kuşlar, denizleri süsleyen balıklar, kanatlanıp uçabilen atlar bile varmış orada.


Gel gör ki mavi insanlar yavrulayıp çoğaldıkça daha bir acımasız olmuşlar, ağaçları kesip yerlerine evler inşa etmişler. Öyle çok ev yapmışlar ki sonunda diğer canlılar için yaşayacak yer kalmamış. Gezegenin neredeyse her yerinde dağ taş binalarla dolduğu ve ekilecek verimli toprak kalmadığı için artık yiyecekleri yokmuş. Kalan bir avuç verimli toprağı ele geçirmek için savaşmaya karar vermişler. “Burası benim demiş biri,” “Hayır benim olacak!” demiş diğeri. Büyükler kavgaya tutuşmuşken çocuklar annelerine ve babalarına, “Lütfen yapmayın, savaşmadan da anlaşabiliriz,” diyorlarmış. Ayrıca yaşadıkları gezegenin binalara değil; bitkilere, ağaçlara, denizlere de ihtiyacı olduğunu anlatıyorlarmış. Emekleri sonuçsuz kalmış. “Siz çocuksunuz, anlamazsınız,” denilerek büyükleri tarafından hep susturulmuşlar. Bu kez çocuklar “Bu gezegen bizim, yok etmeye hakkınız yok!” diye yalvarmışlar ama ne çare? Kimse onların sesine kulak vermemiş.


Gel zaman git zaman bir gün gezegende bir salgın hastalık başlamış. Öyle kötü, öyle kötü bir hastalıkmış ki bu Mavi Gezegen’in her yerini sarmış. Mavi insanların nüfusu hızla azalmış. Ne yazık ki aklını kullanamayan bu insanlar soylarının tehlikede olmasına üzüleceklerine, büyük binalar inşa edemediklerine üzülüyorlarmış. Tek dertleri buymuş.


Sonra biri çıkmış “Benim adım Makine Adam,” demiş. Bu adam da bir mavi insanmış. Adı neden Makine Adam’mış biliyor musunuz? O mavi gezegendeki tüm makineleri yönetirmiş de ondan. Belki de gezegende aklını kullanan tek kişi olan bu adam bir gün bir icat yapmış. Bu icadın adı robotmuş. Robotları çalıştırmak kolaymış. Yemek istemez, uyku uyumaz, parayla iş görmezlermiş. Üstelik görevlerini yerine getirirken “Evet efendim, peki efendim,” demek dışında hiç konuşmazlarmış. Makine Adam’ın işine gelirmiş böyle olması.


Gel zaman git zaman Mavi Gezegen’de garip şeyler olmaya başlamış. Tıpkı diğer canlıları önemsemeyen mavi insanlar gibi bu kansız cansız robotlar da çoğalmışlar. Bedavadan çalışan, her şeye tamam diyen robotlar varken mavi insana artık hiç ihtiyaç kalmamış. Mavi insan nihayet yaptığı yanlışı anlamış ama artık çok geçmiş. Robotlar gezegenlerini çoktan ele geçirmişler.


Kimi ibret olsun diye böyle anlatır bu masalı ama gerçeği çok farklıdır. Doğrusunu bizden dinleyin, bir de bu sona kulak verin: Aklını kullanan her zaman kazanır, böyle bilin, öğrenin.


Mavi Gezegen’in çocukları direnmekten hiç vazgeçmemişler. Bakmışlar kimse aklını kullanıp gezegeni kurtarmayacak, iş başa düşmüş. Makine Adam’ın iyi kalpli ve dürüst kızıyla konuşmuşlar. “Bize yardım etmelisin,” demişler. Makine kız bilgisayarların dilinden en az babası kadar anlarmış ama zekâsını kötülük için değil iyilik için kullanırmış. Mavi çocukları dinleyince onlara hak vermiş. Babasının karşısına geçmiş, “Artık bu kadar kötülük yeter!” demiş. Robotlardan hep “Evet efendim, peki efendim,” sözlerini duyan babası, kızının isyanına şaşırmış kalmış ama bu kararlılık karşısında bir şey de yapamamış. Kız, arkadaşlarıyla plan yapıp tüm makineleri yeniden kodlamış. Adı robot olan bu makineler koca koca binalar yapmak yerine toprağı suluyor, tohum ekiyor, ağaçları buduyor hatta denizlere atılan çöplerini temizliyorlarmış. Gezegendeki her ülkeye bu çalışkan makinelerden gönderilmiş. Kullandıkça toprakları bereketlenmiş, havaları temizlenmiş. Yetişkin mavi insanlar en sonunda çocuklarından öğrenmişler doğayı korumanın önemini. Kızın bir zamanlar kötü kalpli ve bencil olan babası bile değişmiş. Emekli olmuş, bahçe içinde bir eve yerleşmiş ve bereketli toprağında kendi meyve sebzesini yetiştirmeye başlamış. Her sabah bitkileri sulama işini ilk tasarladığı robot yapıyormuş.


Zaman su gibi akmış, gitmiş ve mavi gezegene yeniden mutluluk gelmiş. Çocukların neşeli şarkıları evrenin her yerinden duyuluyormuş.

Olmuş mu olmamış mı? Gerçeği kim bilebilir? Gel, tut elimi kuralım bir düş. Bahçelerde ağaçlar, ağaçlarda kuşlar. Eğer çocuk korursa yaşar yaşlı gezegen ile içindeki tüm canlılar.


121 görüntüleme4 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

DOĞANIN KIZI

bottom of page