top of page
Ara

GÖRÜNMEZ GÜÇLER "VİRÜSLER"

Yazarın fotoğrafı: Gülay PamukGülay Pamuk

Güncelleme tarihi: 3 gün önce

Bir varlık türü düşünün ki ne canlı ne de cansız olduğuna karar verilememiş. Beslenme, solunum, enerji üretme gibi canlılık belirtilerine sahip değil. Gözle görülemiyor. Onu görmek için elektron mikroskobuna ihtiyacımız var. Peki bu varlığın tüm dünyayı ele geçirebilecek bir güce sahip olduğunu söylersem şaşırır mıydınız? Kimden mi bahsediyorum? Elbetteki virüslerden…



Covid 19 salgınından sonra, virüslerin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha anlamış olduk. Onlar, bilimin bile çoğu zaman çaresiz kaldığı bir tür. Boyları küçük ama etkileri çok büyük. Nasıl bu kadar güçlü olduklarını anlayabilmek için gelin onları yakından tanıyalım.

“Virüs” adı Latince “zehir” anlamına gelmektedir. İlk olarak, 1898 yılında Hollandalı mikrobiyolog Martinus Beijerinck, tütün mozaik hastalığına neden olan etkenin, bakteri değil de çok daha küçük bir yapı olduğunu keşfetmiştir. 1931 yılında elektron mikroskobunun bulunmasıyla virüsleri görüntülemek mümkün olmuştur.

Şimdiye kadar dünyada altı binden fazla türde virüs tarif edilmiş olsa da keşfedilmemiş milyonlarcasının olduğu tahmin edilmektedir. Onlar ekosistemin her alanında bulunabilirler. Böylesine çok çeşitliliğe sahip varlığın dirençli bir formda olması gerekir, öyle değil mi? Peki dirençli olmak, karmaşık bir yapıyla ilgili olabilir mi? Görünen o ki; değil.

Ünlü bilim yazarı David Quammen, 2012 tarihli “Sıyrılma: Hayvan Enfeksiyonları ve Bir Sonraki İnsan Pandemisi” kitabında bu konuya değiniyor. Ona göre virüslerin güçlü olmasının sebebi; hızla evrimleşmeleri, antibiyotiklerden etkilenmemeleri, zor yakalanmaları, ve ölüme yol açabilmeleri. En önemlisi de diğer canlı veya yarı canlı yaratıklara kıyasla basit yapıda olmaları.

Evet, yapıları çok basit. Sadece RNA veya DNA genetik moleküllerinden birine ve onları saran protein kılıfına sahipler. Yani hücresel yapıları yok. Aktivite gösterebilmeleri ve üreyebilmeleri için başka bir canlı (konak) hücresine girmeleri gerekir. Hayvanlara, bitkilere, bakterilere bulaştıkları zaman bunu başarmış oluyorlar. Tek başlarına hiçbir şey yapamazlar ve dışarıda kristalize formda bulunurlar. Bu şekilde havada dolaşan bir toz zerreciği gibi serbesttirler. Çoğalabilmek için canlıların hücrelerine girmeleri ve onların her şeyini kullanmaları gerekiyor. Besinlerini, enzimlerini, hücresel bütün fonksiyonlarını ele geçirip kendi DNA veya RNA’sını kopyalayarak çoğalmaya başlarlar. Artık girdikleri bu hücre, virüsün hizmetkȃrıdır. Burada işi biten ve kopyalanmış virüsler, bu hücreyi parçalayarak dışarı çıkarlar ve her biri, yeni hizmetkȃrlarına bulaşmak için dağılırlar.

Tufts Tıp Fakültesi'nde viroloji araştırmacısı olan John Coffin, virüslerin sadece bilgi parçası olduğunu söylüyor. Bir söyleşisinde “Virüs, bilgisini hücreye koyar ve kendisinden daha fazlasını üretmesini söyleyen emirler verir. Tıpkı bir bilgisayar virüsünün, bilgisayara kendisinden daha fazlasını üretmesini söylemesi gibi. Virüsler canlı şeyler değildir. Onun işi kendisinden daha fazlasını yapmaktır, tek işi budur. Yol boyunca hastalığa neden olmak aslında onun için iyi olabilir veya olmayabilir, eğer hücreleri çok hızlı öldürürse, dışarı çıkıp yeni bir canlı bulmak için daha çok zamanı olur,” açıklamasını yapmıştır.

Tek derdi çoğalmak olan bu varlıkların, bizde hastalık oluşturma gibi bir amaçları yok aslında. Yalnızca geleceğe taşınmak istiyorlar. Bilgilerini aktarmak, var olmaya devam etmek.

Dünyadaki canlı çeşitliliği oluştuğu ilk andan itibaren muhtemelen virüsler de vardı. Bulaştığı her canlıyla birlikte çoğaldı ve onlarla evrimleşti. Mutasyonlara uğradı. (Genetik kodlarını kopyalarken oluşan hatalara mutasyon denir.) Yanlış gen dizilimleri virüsün yapısını ve bulaşma potansiyelini değiştirir.

Bazı virüsler hücreye girdiğinde hemen çoğalmazlar, sessizce beklerler; haftalarca, aylarca hatta yıllarca. Sonra konakçısının bağışıklık durumu düştüğünde (yorgunluk, stres, uykusuzluk, dengeli beslenememe, kötü alışkanlıklar vs.) çoğalmaya başlarlar. Bu tür virüsler fırsatçı virüslerdir ve bazıları kanser gibi ölümcül hastalıklara neden olabilirler.

Peki virüsler bize nasıl bulaşıyorlar, diye sorabilirsiniz. Neden bazıları bitkilere ve hayvanlara bulaşırken bazıları insanları tercih ediyor? Çünkü onların hücreleri seçici özellikleri var. Protein kılıflarının üzerindeki hücreyi tanıyan alıcılar (reseptörler) konağa bağlanırlar. Yalnızca canlıları değil, onların içindeki dokuları, organları, kan veya başka sistemleri de seçerler. Bulaşma yöntemleri de ona göredir. Solunum yoluyla, kirli gıdalarla, kan yoluyla, temasla, hayvan veya böcek ısırıklarıyla ve daha birçok yöntemle bulaşabilirler.

Örneğin İnfluenza virüsü, solunum yollarını tutan, gribe neden olan insan virüslerindendir. Dünyada her yıl sonbahar, kış aylarında salgınlara neden olur. Yoğun enfeksiyonlara neden olan virüs, genellikle mutasyona** uğrar.Bu nedenle aşılar, her yıl mutasyona uğramış virüse göre yeniden hazırlanır.

Virüslerle savaşmanın en etkili yöntemi aşılardır. Dünyada ölümcül olan veya sakatlığa, hastalığa, büyük zararlara yol açan virüslerin çoğuna karşı aşılama sayesinde bağışıklık geliştiriyoruz. Tüm dünyada çok büyük oranda ölümlere ve sakatlıklara neden olan Çiçek Hastalığı aşılama sayesinde yok edilmiştir. Bebeklikten itibaren yapılmaya başlanan aşılar sayesinde bugün birçok hastalığa yakalanmıyor ya da rahatsızlığı hafif şekilde atlatıyoruz.

Aşılar genellikle canlı veya cansız aşılar olmak üzere iki şekilde geliştirilir. Canlı aşılarda virüsün zayıflatılmış, enfeksiyon yapma özelliği olmayan formları kullanılırken; cansız olanlarda ölü virüs kullanılır. Aşı olduğumuzda, vücuda alınan mikroorganizmaya karşı antikor geliştiririz. Bu yöntemle, vücudumuz mikrobu tanır ve ona karşı bir hafıza geliştirmiş olur. Gerçek virüsle karşılaştığımızda, aşı sayesinde onu tanıyan savunma hücrelerimiz, virüsü etkisiz hale getirmeyi başarır. Günümüzde Hepatit A, Hepatit B, Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak, Tetanoz, Kuduz, Suçiçeği, Menenjit, Polio, Difteri, Boğmaca, Rota gibi birçok virüs ve bakterilerin neden olduğu hastalıklara aşılar sayesinde bağışıklık kazandığımız için yakalanmıyoruz.

Virüsler her zaman kötü müdür? Ya da biz onları iyi amaçlar için kullanmanın bir yolunu bulduk mu sizce?



Elbetteki iyi virüsler de var. Size deniz ortamında karbon geri dönüşümünün en önemli etkenin virüsler olduğunu söylesem inanır mıydınız? Bir tatlı kaşığı deniz suyunda yaklaşık bir milyon virüs bulunmaktadır. Bunların çoğu bakterilere bulaşarak, onları yok eden bakteriyofajlardır. Bakterileri öldürerek bitki ve algler için organik besin oluştururlar ve karbon dünyadan çekilmiş olur.

Virüsler genetik biliminde iyi amaçlar için de kullanılıyor. Örneğin laboratuvar ortamında genetiği değiştirilmiş bir virüs, kanser hücrelerine yerleştirilip, hasarlı hücrenin genetik yapısına girmesi ve çoğalması yöntemiyle tedavi amaçlı da kullanılmaktadır.

İster iyi olsunlar ister kötü, görünen o ki; onlarla iyi geçinmenin yollarını her şekilde bulmamız gerekiyor. Çünkü henüz canlı mı cansız mı olduğuna karar veremediğimiz bu varlıklara karşı gücümüz hala çok sınırlı.


Görsel ve Bilgi Kaynakları:

*Asıl adı: Spillover: Animal Infections and the Next Human Pandemic

**Virüsün genetiğinde meydana gelen kalıcı değişikliğe mutasyon denir.

(Kaynak,TDK)

44 görüntüleme2 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

NE YERSEK OYUZ

2 Comments


Sevin Sezgin
Sevin Sezgin
Dec 30, 2024

Bilgiler için teşekkürler.


Like

catalcaligonul
Dec 23, 2024

Teşekkürler Gülaycığım, bu yararlı bilgiler için...

Like
bottom of page