O akşam, hiç beklemediğimiz bir haber aldık. Şaşırıp kalmıştık.
Taşınacaktık!
Babamın çalıştığı şirket, onu ve tabi ki bizi de başka bir yere gönderiyordu. Burada
satış şefi olan babam terfi almış, daha küçük bir şehirdeki şubeye müdür atanmıştı. Çok
üzülmüştüm. Sanki hava korsanları babamı ve bizi tutsak etmiş, gittiğimiz yoldan bambaşka
bir ülkeye doğru yola çıkaracaktı.
Odamın duvarına çizdiğim gökyüzü resmimi nasıl bırakıp gidecektim? Tüy gibi
bulutlarımı, burnunu gökyüzüne doğru kaldırmış uçaklarımı, kocaman gökkuşağımı nasıl terk
edebilirdim? Kara kara düşünmeye başlamıştım. Bir de okul arkadaşlarım ve tabi ki
mahalleden Tuna vardı.
O akşam odama girerken,
“Siz gidebilirsiniz ama ben şuradan şuraya gitmem’’ demiştim. Öyle olamayacağını
bile bile bu tehdidi gökyüzüne doğru fırlatmıştım. Ama tam da düşündüğüm gibi oldu, işe
yaramadı, bumerang olup dönüp bana çarptı. Babam beni duymazdan gelerek, “Şu üç
bavul Umut’un olsun’’ dedi. Çaresiz toplanmaya başlayacaktım. Şuna sevinebilirdim, en
azından çizdiğim oyun karakterlerim ve karikatür denemelerim benimle gidiyordu.
O gün geldi çattı. Tuna benimle vedalaşırken biriktirdiği oyun kartlarından en
nadidelerini verdi. Ben de ona, çizdiğim karakterlerden en sevdiklerimi bıraktım. Araba
hareket etti. Kalbim paramparça, arkadaşımın görüntüsü yok olana dek el salladım. Yeni bir
hayat başlayacaktı. Beni nelerin beklediğini bir macera kitabının gizemli sonu gibi merak
ediyordum.
Yeni evimize taşındık. Şehrin içinden bir nehir geçiyordu. Buraya iki yıl önce bir kez
gelmiştim ama o zaman burada yaşayacağımı söyleseler hayatta inanmazdım. Annemin
kuzenleri Aysel teyzem ve Hasan eniştem de burada yaşıyorlardı. Matbaaları vardı. Bu
durum çok ilginç gelmişti bana, işyerlerini çok merak ettim.
Babam “Burayı seveceksin, kışın bizim orası gibi karlı oluyor" dedi. Tuna olmadan
karın keyfi mi olur, diye geçirdim içimden. Kimse onun gibi oyun kuramazdı, eğlenceli
parkurlar oluşturamazdı. Sevdiklerimden çok uzaklarda olmanın üzüntüsü karnımın içine bir
ağrı olarak oturdu yeniden.
Taşındıktan bir ay sonra okula kaydımı yaptırdık. Heyecanlıydım ama mutlu değildim;
daha çok kaygılıydım. Nasıl çocuklarla karşılaşacağımı bilmiyordum. Eski okulumu
istiyordum.
O gün okuldan kırtasiye listesini alıp çarşıya çıktık. Okullar açılalı üç hafta olmasına
rağmen ben ancak başlayacaktım. Alışveriş bitince çarşıda dolaştık. Nehir kıyısında yürüdük.
Hasan enişteme de uğradık. Tanıdık birini görmek iyi gelmişti anneme ve bana.
Matbaa büyük sayılırdı. Eniştem,
“Hadi gezdireyim seni ’’ dedi. Arka odada baskı için ekipmanlar vardı. İlgiyle
inceledim. Yan odada bastığı takvimler, davetiyeler, kartpostallar kutular içinde duruyordu.
Simli kartpostallarda gözüm kalmıştı. Işıl ışıl parlayan kar manzaralarına hayranlıkla
bakarken, seçtiği bir düzine kartpostalı bana uzattı. Gözlerim ışıldadı. Teşekkür ettim. Eski
evimdeki arkadaşlarıma gönderebilirdim.
“Ne zaman istersen gelebilirsin Umutcuğum. Karikatürler çiziyormuşsun, öyle
duydum. Bak istersen yaptıklarını basarız burada. Anı olarak saklarsın,’’ dedi.
Rüya görüyordum herhalde! Olabilir miydi böyle bir şey? İçimde bu şehre karşı umut
tozları serpilmeye başlamıştı.
Küçük bir şehir olduğu için hiçbir yer birbirinden uzak değildi. Evimiz çarşının
içindeydi. Ne kadar canlıydı burası. Oysa eski evimiz şehrin dışında bir uydu kentti. Sakin,
sessiz kendi halindeydi. Şimdiki ise işlek bir sokaktaydı. Pencereden izliyordum bu hareketli
mahalleyi. Arabalar durmadan gelip geçiyordu. Seyyar satıcılar, sattıkları ne ise adını
kuvvetle bağırıyorlardı.
Bir de eski, demirden arabalara bağladıkları kocaman çuvallarla çöp toplayan çocuklar
dikkatimi çekmişlerdi. Birinin arabası devrilse, diğeri hemen koşup ona yardım
ediyordu. Okul saatiydi ama onlar çalışıyorlardı.
Okula başladığım gün hiç aklımdan çıkmaz. Tüm öğrenciler çoktan derslere uyum
sağlamış, yeniden kaynaşmışlardı bile. Hepsi birbirini tanıyordu. Sınıfta yalnızca ben yeni
öğrenciydim. İçeri girdim. Arka sıra boştu. Yürümeye başladım. Tüm başlar bana doğru
döndü. O sırada biri ayağını uzatıp yoluma koydu. Neredeyse düşüyordum. Burnum yere
değmeden tekrar kalktım. Sınıfın çoğu güldü halime. Çok kızmıştım. Kıpkırmızı bir halde
oturdum yerime. Çocuğa ters bir şekilde baktım. Gülüyordu. Yan sırada oturan kız
konuşmaya başladı.
“Üzme kendini onun adı Haset. Kendince ‘hoş geldin’ diyor.’’
“Sıcakkanlılığını gösterme konusunda ilginç bir tarzı var’’ dedim. Diğer yanımda ise
kollarını yastık yapmış uyuyan bir çocuk vardı.
“Onun adı da Ağır’’ dedi kız. “Sürekli derin uykudadır o yüzden böyle çağırıyoruz
onu.”
O sırada öğretmen girdi içeri.
“Günaydın 4-B’’ dedi. Uzun boylu genç bir öğretmendi. O da sanki benim gibi bu
sınıfta yeniydi. “Evet çocuklar, yoklama alıyorum. Ooo yeni arkadaşımız da aramıza katılmış.
Merhaba Umut, hoş geldin. Ona, yeni okuluna alışırken yardım edeceğinizden eminim’’ dedi.
“Şimdi derse başlayalım. Dörder kişilik gruplar kurup bir gazete oluşturacağız.’’
Gazete mi? Ne denli eğlenceli bir fikirdi. Hiç böyle ders görmemiştim. Sanırım
kendisini sevecektim. Öğretmenimiz, “Hangi konuda yazacağınıza karar verin’’ deyince Ağır,
adı gibi yavaşça başını ve elini kaldırdı. Hafif bir ses tonuyla,
“Ben seçeceğimiz konuda bir öykü yazmak isterim,” dedi. Şaşırmıştım. Onun tüm ders
boyunca uyuyacağını sanmıştım. Kızın söylediğine göre harika öyküleri varmış. Diğer
dersler ilgisini çekmezken bir şeyler yazmak deyince akan sular dururmuş.
“Ben Umut bu arada” dedim kıza.
“Ben de Mavi.”
İsmini duyunca daldım gittim. Odamdaki resmim gözümün önünden geçti. Onun da
gözleri benim gökyüzüm gibi masmaviydi.
“Evet çocuklar şöyle yapalım’’ dedi öğretmen. “Gruplara bölünelim. Dörder kişilik
her grup birer gazete oluştursun. Bakalım nasıl konular çıkacak’’
Ağır, ben, Mavi ve ne yazık ki Haset aynı grupta olmuştuk. Onunla birbirimizin
boğazına yapışmadan bu proje sona erebilecek miydi, çok merak ediyordum.
Yapılacak işleri bölüşmeye karar verdik. Gazetenin bir konusu olacaktı. Haset
fotoğrafları bulacak. Ben karikatür çizecektim. Mavi araştırma yazısı, Ağır da öykü yazacaktı.
Konuya bir türlü karar verememiştik. Bu akşam herkes düşünecekti. Dersler bitmiş eve
dönme vakti gelmişti. Okul oturduğum yere yakındı. Tek başıma yürüyecektim ilk kez.
Baktım Mavi de benimle geliyor.
“Aynı yere mi gidiyoruz” diye sordum. Meğer evlerimiz karşılıklıymış. Böylece
yalnızlık çekmedim. Eve yaklaşırken yine çöpleri taşıyan çocuklar oradaydı.
“Üzerlerinde sadece kolları sökük bir hırka var üşüyecekler’’ dedi Mavi. Ayaklarında
da yazdan kalma eski sandaletler vardı. Küçücük bedenleriyle kocaman arabaları Herkül gibi
taşıyorlardı. Birbirimize baktık. Gazetenin konusunu bulmuştuk!
Diğerleri de kabul edince hızla hazırlıklara başladık. Ben çizimlerimi yaptım. Haset
fotoğrafları buldu. Grup içinde işe yarayınca daha az gıcık davranmaya başlamıştı.
Önceden pek konuşmazken, şimdi daha çok cümle duyar olmuştum ağzından. Mavi, sokakta
çalışan çocuklar ile ilgili araştırma yazısı yazdı. Ağır da öyküsünü tamamlamıştı. Buluşup
hepsini bir araya getirdik. Sayfa düzeni yaptık. Dosyaladık.
Gece yatağıma yattım. Okula geleli iki hafta olmasına karşın sanki uzun zamandır
buradaymışım gibi hissediyordum. Eski evimi, duvar resmimi, arkadaşım Tuna’yı düşündüm.
Hepsini çok özlemiştim ama burada da hayat hiç beklediğim gibi olmamıştı. Her geçen gün
daha da çok ısındığım arkadaşlar edinmiştim. Yaratıcı bir ödevim olmuştu. Hem... Aysel
teyzem ve Hasan eniştem de vardı. Yalnız değildik. Sonra kafamda bir anda şimşek çaktı. İki
hafta öncesine geri döndüm. Matbaada konuştuklarımızı hatırladım. Belki... Belki gazeteyi
orada basabilirdik!
Ertesi sabah anneme açtım konuyu. Hasan eniştene sorun, dedi. Okulda bizimkilere de
söz ettim. Çok heyecanlandılar. Çıkışta dördümüz matbaaya uğradık, fikrimizi anlattık.
Mutlulukla kabul etti eniştem.
Adı “Gökyüzü” olmalıydı gazetemizin. Bu ismi söylediğimde tüm grup çok sevdi.
Okulda ve mahallede satacaktık. Duvarıma çizdiğim masmavi gökyüzü, gökkuşağım,
uçaklarım, hayallerim bu gazetenin isminde yaşayacaktı. Kazanılan para, sokakta
gördüğümüz çocukları soğuktan koruyacak giysi ve ayakkabı olacaktı.
Onlar için yapacağımız bu küçük yardım yalnızca okulda ve mahallede duyulmadı.
Çok sayıda okuru olan yerel bir gazetede de yer buldu. O çocukları şimdilik bir okula ve sıcak bir eve kavuşturamamıştık. Ama pek çok insana onların varlıklarını yeniden anımsatmıştık.
En önemlisi, uğruna çalışacağımız çok önemli bir amacımız vardı artık.
ETKİNLİĞİ HAZIRLAYAN: Tuğçe Sarsılmaz KÖKSEL
KONU: İş birliği ile birbirimize yardım edersek hedeflere daha rahat ulaşabiliriz.
TEMA: İş birliği.
ANAHTAR KELİMELER: Gazete, yardım, öykü, çöp toplayan çocuklar, yeni bir hayat,
hedef, matbaa, grup çalışması.
KIPIR KIPIR DÜŞÜNCELER:
İletişim ve haberleşme araçları nelerdir? ,
İletişim araçları neden önemli?
“Farkındalık sağlamak” ne demek?
Siz bir gazete oluşturursanız içinde neler olurdu?
Bir gazete nasıl oluşturulur? Basım sürecinde nelere ve kimlere ihtiyaç vardır?
KIPIR KIPIR ETKİNLİKLER:
Önce gazeteniz için birkaç gün çevrenizi gözlemleyin ve insanlara duyurmak
istediğiniz bir konu belirleyin. Gördüklerinizi, unutmamak için yanınızda bulundurduğunuz
not defterine gördüklerinizi yazın. Örneğin ‘Yardımlaşma’ konusunu seçtiniz diyelim yaşlı
birini karşıdan karşıya geçirmek, sokak hayvanlarına mama vermek ve parkta düşen bir
çocuğa “İyi misin?” diye sormak gibi konunuza uygun notlar yazın.
Eğer sınıftaysanız eşit sayılara bölünerek birer grup oluşturun. Ya da büyüklerinizden
destek isteyerek iş bölümü yapabilirsiniz. Her grup gazetenin bir bölümünü seçsin. Örneğin,
bir köşe yazısı, bulmaca sayfası, önemli bir haber ve duyurular kısmı olabilir. Herkes kendi
sayfasını hazırlamadan önce gazetenizin ismini birlikte bulun.
Artık renkli kalem ve kağıtlarla konunuza uygun sayfalar oluşturulabilir. İster gerçek
olaylardan ister hayal gücünüzü kullanarak kendi sayfalarınızı yazın. Tüm sayfalar
birleştiğinde bir gazete ortaya çıkmış olacak.
Belki çoğaltarak etrafınıza dağıtabilir her ay yeni bir sayı çıkarabilirsiniz.
Elif Hanım kaleminize sağlık.
Öykü de resim de harika 🌸🌸