Ben bir muhabbet kuşuyum. Rengimi ormanın yeşilinden, gökyüzünün mavisinden,
almışım. Konuşmayı çok severim. İnsanlar konuşur da kuşlar konuşamaz mı?
Ben de bir zamanlar küçücüktüm. Yumurtadan çıktığımda ilk annemi ve babamı
görmüştüm. Bir süre beni onlar beslediler.
Günler çok çabuk geçti, kendi kendime yemek yemeyi öğrendim. Bize bakan kişi, beni
bir gün başka kafese koydu. Annemi ve babamı uzaktan görüyordum, birbirimize
gülümsüyorduk. Arkadaşlarımla geçirdiğim saatler de keyifliydi.
Bir gün bakıcımız: “Gel bakalım tatlı kuş, şimdi ayrılma zamanı,” dedi. Beni kafesten
çıkardı.
Şaşkın şaşkın anneme ve babama baktım. Oradan ayrılmak istemiyordum.
Korkuyordum.
Babam: “Oğlum sen büyüdün artık. Yeni bir yuvaya gidiyorsun,” dedi.
Annem ağlıyordu. “Yavrum, yeni yuvanda mutlu olacaksın. Hoşça kal canım oğlum!”
Beni küçük bir kutunun içine koydular. Karanlıktı. Daha da korkmuştum. Birkaç kez
kanat çırptım. Dışarı çıkmak istedim. Fakat başaramadım. Etrafıma dikkatlice baktım. Üç
küçük delik gördüm. Oradan ışık geliyordu. Biraz rahatlamıştım. Uzun bir sessizlikten sonra
tatlı bir ses duydum:
“Güzel kuşum, sakın korkma! Birazdan eve varacağız. Sana Bıcır’ımızın kafesini
hazırlayacağım. Bıcır’la on beş yıl birlikteydik. Onu kaybettiğimizde o kadar üzülmüştük ki...
Oğlum Taylan hayvanları çok sever. Seni görünce çok mutlu olacak. İşte evimize geldik.
Lütfen güzel kuşum, biraz daha sabret, hemen yuvanı hazırlayacağım.”
Ses uzun süre kesilince yeniden telaşlandım. Bir an önce bu küçük kutudan
kurtulmanın yolunu bulmalıydım. Işık sızan deliklerden birini genişletmeyi denedim.
Gagalayarak var gücümle deliği büyütmeye başladım. Sonunda başardım. Önce başımı
çıkardım, çevreyi inceledim. Vücudumu çıkarmaya çalıştım. Olmadı. Tombiş olduğum için
delik küçük gelmişti. Biraz daha genişletmem gerekiyordu. Uğraşmaya devam ettim. Sonunda oldu. Çıktığımda şaşkına döndüm. Kocaman bir odaydı. Uçmaya başladım. Hiç bu kadar uzun süre uçmamıştım. Birkaç tur attım. Kalbim küt küt atıyordu. Koltuk minderinin arasına düştüm. Çok korkmuştum. Tir tir titriyordum. Biraz sonra beni buraya getiren kişinin o tatlı sesini duydum:
“Güzel kuş, yuvanı getirdim. Aaa sen nasıl bu kutudan çıktın? Neredesin? Seni
yaramaz. Nereye saklandın?”
Saklandığım yerden çıkamazdım, çünkü hâlâ korkuyordum. O sırada başka bir ses
duydum. Biri gelmişti.
“Hoş geldin oğlum. Sana bir sürprizim vardı. İki aylık bir kuş sahiplenmiştim. Fakat
hiçbir yerde yok. Kafesini hazırlamaya gittim. Geldiğimde onu bulamadım. Kutudaki
deliklerinden birini genişletmiş. Ya bir yere sıkışıp yaralandıysa… Kahrolurum ben.”
“Anne o küçücük bir yavru. Odadan dışarı çıkmamıştır.”
“Ama her yeri aradım.”
“Dur bir de ben bakayım.”
Taylan ismini duyunca içim rahatladı. Annesi bana onun hayvanları çok sevdiğini
söylemişti. Onlar beni ararken vücuduma sıcak bir elin değdiğini hissettim.
“Anne! Buldum. Bu ne şeker bir kuş. Nasıl korkmuştur, kimbilir...” dedi ve beni öptü.
Annesi derin bir oh çekerek: “Adı Kaçak olsun mu?” diye sordu.
“Bence de yakışır. Çünkü eve geldiği gün kaçtı.”
Artık bir adım vardı. Çok beğenmiştim. Beni kafese koydular.
Yiyecekleri görünce ağzım sulandı. Başladım yemeye. Bir yandan onların
konuşmalarını dinliyordum. Kafesim oldukça büyüktü. İçinde koşturup durdum.
Oyuncaklarım bile vardı. Salıncağı görünce sevinçten “cik cik” dedim.
Taylan bana önce “babacığım” demeyi öğretti. Ben de onu, işten eve geldiğinde
“babacığım” diyerek karşılıyordum. O benim insan babam olmuştu
Her gün bir sözcük öğreniyordum. Günlerim keyifli geçiyordu. Derken, “Şampiyon
Beşiktaş’ı” da öğrendim. Öğrettiklerini söylediğimde beni alkışlıyorlardı. Alkışlanmak
hoşuma gidiyordu. Çok zor isimler ezberledim Beşiktaşlı sporcuların isimleriymiş. Sonra
“seni seviyorum”u öğrendim. Eve misafir geldiğinde tüm bildiklerimi sıralıyordum. Onlar da
bana “aferin” diyorlardı. O sözcüğü bir türlü öğrenemedim. Bir türlü dilim dönmüyordu.
Gece gündüz birkaç kez kafesim açılıyordu. Özgürce odanın her tarafında geziyordum.
Perdelerin üstünde gezinmeyi çok seviyordum. Oraya çıktığımda onları yukarıdan izlemek
çok keyifli oluyordu.
Hatta kafalarına konuyordum. Beni ellerine aldıklarında onlar konuşurken dudak
hareketlerini gözlemliyordum.
Bir yaşına bastığımda hayatımda büyük bir değişiklik oldu. İnsan babam, doğum günü
hediyesi olarak bir arkadaş getirdi yanıma.
İlk günlerde anlaşamadık. Benim gibi sıcakkanlı değildi, hep kaçıyordu yanımdan. Bu
beni biraz üzdü. Sinirli bir hâli vardı. Fakat zamanla çok iyi arkadaş olduk. Şimdi birbirimizin
başını bile kaşıyoruz. Perdelerin üzerine birlikte çıkıp eğleniyoruz. Bol bol da öpüşüyoruz.
Geçen gün eve alt katta oturan komşu geldi. Kafesimize eğildi. Biraz bizimle konuştu.
Sonra insan annemle birlikte balkona çıktılar. Komşumuzun kedileri vardı. Onları da
tanıyorduk. Bazen pencere kenarına gelip bize saldıracak gibi bakıyorlardı. Biz kuşlar bu
nedenle kedilerden korkuyoruz.
Adı Duman olan kedi içeri girmişti. Kafesimize yaklaştı. Biz bağrışmaya
başladığımızda patisiyle kafesimizi yere devirdi. İnsan annem ve komşumuz hemen yanımıza geldiler. Kalbimiz yerinden çıkacak gibiydi. Komşu, Duman’ı kovdu. İnsan annem devrilen kafesimizi masaya koydu. Bizi sakinleştirmeye çalıştı. Sonra ağlamaya başladı.
“Eğer size bir şey olsaydı kendimi hiç affetmezdim,” dedi.
Çok duygulanmıştım. Kız arkadaşıma döndüm: “Sevilmek ne güzel değil mi?” dedim.
İnsan babam, akşam eve geldiğinde olanları öğrendi. Bizi kafesten çıkarıp sevdi. Beni
elinin üzerine koydu.
“Sen artık babanı unuttun Kaçak. Arkadaşın var diye benimle konuşmuyorsun,” dedi.
İnsan babamı çok seviyordum. Onu üzgün görünce hemen konuştum:
“Babacığım öpücük!”.
Mavişimi anımsattı öykünüz. O da Kaçıp gitmişti. Kaleminize sağlık Gülseren Hanım.